12 Haziran 2015 Cuma

Dinozorlaştıramadıklarımızdan mısınız? [VİZYONDAKİLER]

Steven Spielberg'ün 1993'te sinemaya kazandırdığı Jurassic Park'ın yeni versiyonu Jurassic World'de bayrağı Colin Trevorrow devralıyor. Aile bağları, Amerikan muhafazakârlığı gibi blockbuster şablonlarını adım adım takip eden yönetmen, seriye ya da türe yenilik getirme gibi riskli çabalara hiç girmeden ilk filmi referans alıyor.

Hollywood'u devasa bir insan vücudu gibi düşünürsek, 11 Eylül saldırılarına verilen ilk tepki istem dışı panik halleriydi. Bir süre sonra bilinç düzeyine kayan bu tepkiler “yıkılmadık, ayaktayız” mesajlarıyla sürdü. Şimdilerde ise kana karışmış zehir gibi bünyeye yerleşti. Bağımlılık yaptığı için, her yıl belli bir doz alınması gerekiyor. Vietnam'ı 35 yıldır unutamayan, Soğuk Savaş'ın bilinçaltı yansımalarını yeni sürüm fantastik filmlerde su yüzüne çıkaran Hollywood, anlaşılan o ki 11 Eylül travmasını daha uzun yıllar atlatamayacak.

Steven Spielberg'ün 1993'te sinemaya kazandırdığı Jurassic Park'ın yeni versiyonu Jurassic World baştan sona bir 11 Eylül alegorisi olarak izlenebilir. Dinozorların yeniden sinemaya döndüğü film, klasik bir Frankenstein uyarlaması. Serinin ilk filminin etrafında dönen yapım; ırkçılık, cinsiyetçilik ve Amerikan muhafazakârlığı tuzaklarına düşerken 11 Eylül'e de kanca atıyor. Önce hikâye…

Jurassic Park'a ev sahipliği yapan Kosta Rika yakınlarındaki Nublar adası, günümüzde tematik bir eğlence parkı olmuştur. John Hammond'dan parkı devralan Hindu işadamı Simon Masrani (Irrfan Khan), azalan ziyaretçi sayısını artırmak için tehlikeli bir yol seçer. Masrani'nin sahibi olduğu şirket, parktaki dinozorların genlerinden, laboratuvar ortamında yeni bir dinozor üretir. Indominus Rex adı verilen dinozor, kafesinden kurtulunca günde 20 binden fazla insanın ziyaret ettiği adada dehşet saçmaya başlar.

ADA SAHİLLERİNDE BEKLİYORUM

Jurassic Park (1993), sadece dinozorları değil, uzun bir aradan sonra blockbuster'ları da canlandıran bir filmdi. Spielberg'ün Jaws'tan (1975) sonra, Hollywood endüstrisini ve seyirciyi ateşlediği ikinci yapım. Jurassic World'de bayrağı devralan Colin Trevorrow'u bağımsız bilim-kurgu Zaman Yolcuları/Safety Not Guaranteed (2012) filminden tanıyoruz. Trevorrow, gişe sinemasına geçerken ‘garanti' adımlar atıyor. Aile bağları, Amerikan muhafazakârlığı gibi blockbuster şablonlarını adım adım takip eden yönetmen, seriye ya da türe yenilik getirme gibi riskli çabalara hiç girmeden 1993 tarihli ilk filmi referans alarak aynı hikâyeyi yeniden anlatıyor. Belki de bu tercihte yapımcı koltuğundaki Spielberg'ün çizdiği çerçeve etkilidir, bilemiyoruz. Fakat yeni film, kimi görsel hamlelerine rağmen tam bir hayal kırıklığı.

Jurassic Park'ın bilim insanlarının Tanrı'nın ve doğanın çizdiği sınırları ihlal etmesi, kapitalist açgözlülük gibi dertleri yeni filmde ya tamamen rafa kalkıyor ya da geçiştiriliyor. Konu müsait olmasına rağmen -laboratuvar ortamında üretilen dinozorlarla dolu tematik bir eğlence parkı- ABD'deki ‘entertainment' (eğlence) kültürüne dokundurma bile yok. Aksine, bol miktarda ırkçılık ve cinsiyetçilik var. Açgözlü işadamı, yeni zengin sınıflardan bir Hintli; etik tanımaz ‘laboratuvar faresi' ise Uzakdoğulu. Dolayısıyla, adadaki sorunların kaynağına dair adrese teslim karakterizasyonlar.

Filmin esas alegorisi ise 11 Eylül'de vücut buluyor. Jurassic World, zorlama tevillere ihtiyaç bırakmadan, Üsame bin Ladin'i ölümcül bir dinozor olarak resmediyor. Laboratuvar ortamında üretilen tehlikeli yaratık Indominus Rex'in (anlamı hayli ironik: Ehlileştirilemeyen/Efendisiz Kral) kafesinden kaçışı ve bir nevi ABD'yi temsil eden adada dehşet saçması hiç de fena bir buluş değil. Zaten film bir süre sonra Üsame bin Ladin'in yakalanma hikâyesine dönüyor (Zero Dark Thirthy'yi hatırlayalım). Jurassic World'ün bir başka uğrak noktası da Guillermo del Toro'nun Pacific Rim'de öykündüğü ‘Kaiju' türü.

11 Eylül alegorisini tamamlayan darbe ise sona saklanmış. Tıpkı Bin Ladin'in yakalanma süreci gibi Indominus Rex'in yakalanması da ABD'nin ‘ehlileştirdiği' müttefiklerin yardımıyla mümkün oluyor. Düşünün, yılların T-Rex'i bile bir Sam Amca edasıyla adayı (ABD'yi) düşmanlardan temizliyor. Bu tür felaket filmlerinin finalinde alışageldiğimiz muzaffer ABD bayrağı sahnesinin yerini bu kez T-Rex'in adaya hakim bir yere çıkıp ‘cennet vatana' bakarak dosta güven, düşmana korku salan kükremesi alıyor. Böylece, filmin can alıcı sorusu seyircinin kucağına bırakılıyor: Yoksa siz hâlâ dinozorlaştıramadıklarımızdan mısınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder