7 Mayıs 2015 Perşembe

Türkiye’nin hazır olduğu mektuplar

İş Sanat Kibele Galerisi’nde geçtiğimiz günlerde açılan “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar Biz Mektup Yazardık” sergisinde kimlerin mektubu yok ki; Ahmet Hamdi Tanpınar, Âşık Veysel, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek… Ama bir o kadar mektup da yok sergide. Çünkü onları okumaya Türkiye henüz, özellikle de şu günlerde hiç hazır değil.

Onlar mektup yazıyormuş, biz e-mail atıyoruz! İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık” sergisini gezince arada hiçbir fark olmadığını anlıyorsunuz. Ama geçmiş, içinde biraz edebiyat ve resim varsa, hep güzeldir. Hele ki kelime ve renkler Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yanı sıra Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Muallâ, Âşık Veysel, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek, Abidin Dino, Reşat Nuri Güntekin, Nazım Hikmet ve nicelerinin kaleminden çıkmışsa...

Mektuplardan oluşan bir sergi, mükemmelen tasarlansa da, gezilmeye çok müsait değil aslında. Mektup okunmak istiyor, sergi bakılmak. Ama Bedri Rahmi ve çevresi hem yazar hem çizer hem de ‘boyar’ olduğundan kâğıtlar ve zarflar adeta birer karnaval. Mektupların kimileri eski Türkçe. Latin harfleriyle yazılanların da çoğu daktilo değil, el yazısıyla. Dolayısıyla asıllarıyla orada öylece dursalar ve büyütülmüş olsalar da okunmaları zor. Ama yine de kimi mavi, kimi pembe, kimi sararmış eski kâğıtlar, hayatlar, anılar… Her biri ayrı bir heyecan. İçlerinde toprak damlı evlerden uçuşan martılara, narlardan dutlara, parasızlıktan borçlara, özlemlerden öfkelere, inişlerden çıkışlara… Hayatlarımızda ne varsa, var.

Bedri Rahmi kimlerle mektuplaşmamış ki… Eş dost bir yana, en çok eşi ressam Eren Eyüboğlu ile… Sonra da karadutu Mari Gerekmezyan ile ki onlar küçük bir odada Bennu Yıldırımlar’ın sesinden dinlenebiliyor. Karşılık olarak da Bedri Rahmi’nin kendi sesinden şiirleri… Sergide ortaya dökülmeyen bir sürü mektup daha varmış aslında. Bedri Rahmi’nin bir çocukluk arkadaşıyla yazışmalarının yanı sıra 1961 Anayasası’nı yazan Bahri Savcı’nın bir bavul dolusu mektubu mesela. Ama ne yazık ki onlar; çok güzel ve çok başka olmalarına rağmen; ortaya dökülmemişler çünkü çok duyduğumuz bir sebep var: “Türkiye henüz hazır değil.”

Mektuplaşılan isimlerin Bedri Rahmi tarafından yapılmış portrelerinin de dâhil edildiği sergiye, sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı, Rûken Kızıler’in editörlüğünü yaptığı bir kitap eşlik ediyor: “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık”. İkilinin hazırladığı sergi, 20 Haziran’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde görülebilir; kitapsa her zaman temin edilebilir. İkisini de yapamayacaklar için de mektuplardan tadımlıklar yanda.

Âşık Veysel’den

“Sayın Bedri Bey, Parayı aldım. Mektup yazamadığımın sebebi elimden gelmeyişidir. Filmciler köyden kırgın ayrılmışlar diye yazıyorsunuz. Ben elimden geleni yaptım. … Sebahattin Bey İsviçre’den geldi mi? Geldiyse selamlarımı söyleyin. Yaşar Kemâl bahr-i muhite mi karıştı? Eğer meydana sağ olarak çıkmış ise selamlarımı söyleyin. Beybabamın ve annemin ellerinden öperim. Eren Hanım’a ve size sonsuz selamlar yollar, şu arzumun yerine getirilmesini candan arzu ederim. Köyümüzde başöğretmen olan Mustafa Kâmil Doğanay da benim bir parçamdır. Filmciler geldiğinde izinde bulunuyordu. Şimdi ise 3 adet resim yolluyorum, mümkünse filmin münasip bir yerine konulması…” (Ekim 1952)

Yahya Kemal’den

“Aziz Bedri Rahmi, iki gün evvel Ulus’ta çıkan nesrinizi derin bir hayranlıkla okudum. İki günden beri, aramızda, bu leziz yazının bahsini ediyoruz. Resimden şiire kadar, hangi tarafa dokunursanız, oradan şahsiyetiniz hemen parıldıyor. Görülüyor ki, nesirde, cümlenizin güzelliğiyle, görüşlerinizin yeniliğiyle, daima farikanız olan sanatkâr ihtirasıyla yüksek bir iş görebilirsiniz. Ulus’a yahut bir İstanbul gazetesine sık sık makale yazmanızı arzuluyoruz. Yazının ardı arkasını kesmeyiniz. Sürekli yazmak hem sizi daha ziyade açacaktır, hem de yeni sanat kendini izah edebilen bir müdafiini bulacaktır. Muhabbetle tahassürle gözlerinizden öperim.” (Mayıs 1940)

Fikret Mualla’dan

“Bedriciğim, Kaç gündür dünyanın en bahtiyar kullarından biri olarak yaşıyorum… Minicik bir odam var, yine minicik bir mutfağım var ve yine minicik (W.C.)’m var. Kendi yemeğimi kendim pişiriyorum. 8’de Chaumiere’de O. Friesz’in atölyesinde de cici cici kızlarla beraber peinture (resim) yapıyor ve müthiş yaşıyorum. Artık başım ağrımıyor, saçlarım dökülmüyor. İnsan gibi hava alıyorum. Ve her an için bana bu güzel havayı ciğerlerime teneffüs ettiren Cenabı Hakka dua ve niyaz ediyorum…” (Ocak 1939)

Yaşar Nabi’den

“Kardeşim, “Genç Nesil Hikâyecileri Antolojisi” namıyla eser neşretmek üzereyim. Sizin de çok güzel hikâyeleriniz bulunduğunu biliyorum. Fakat şimdi elimin altında bunlardan hiçbiri mevcut değil. Onun için size müracaat ediyorum. Bana en beğendiğiniz hikâyenizle bir fotoğrafınızı ve tercüme-i hâliniz hakkında birkaç kelime lütfetmez misiniz? Yalnız işin acele olduğunu nazarı itibara almanızı rica ederim. Şimdiden teşekkürlerimle birlikte selam ve sevgilerimi sunarım.” (Ocak 1938)

Necip Fazıl’dan

“Bedri; Beni unutmuş, hatta sevimsiz kabul etmiş olmanı bilmeme rağmen sana bir ricada bulunuyor ve bu kâğıdın hâmili gencin Akademi’deki işine yardımcı olmanı diliyorum. Sonumuz hayırlı olsun…” (Tarihsiz)

Adalet Cimcoz’dan

“Reis ve Reise, bir de Çömez oğlan! Ayol çocuklar: Erenciğim gözün aydın, Bedri sana da, yalnız dikkat et bu sıcaklarda Eren’i yemeğe kalkma. Mehmet’i en çok merak ediyorum? Bütün bu cümbüş ve hengâme arasında o ne âlemde? Kökünü Salıpazarı ve Beyazıd’e bırakıp oralara alışabilecek mi? Yoksa gider gitmez yeşillendi mi kâfir? … Biz sıcaklardan erimek üzereyiz. Şimdi sam rüzgârları esiyor, Florya bir sıcak hamam halini aldı. Hani neredeyse elde kese Bursa’nın Çelik Hamamı’na girer gibi bir şey. Bir çorba senin anlayacağın… “ (Ağustos 1950)

Abidin Dino’dan

“Dinle Bedros, Önemli bir resim kitabında yer alması için son süratle biyografini ve de iki üç boya fotoğrafını göndermen gerek (siyah beyaz). Çok acele, kitap çok önemli, sen bilin. Eren’le senin haberlerini alıyoruz. Hele [?] üzerinden çalışmalarınızı uzaktan da olsa izliyoruz. Polis arabalarının düdükleri, plastik patlamalarının dumanları arasında gül gibi geçinip gidiyoruz. Ağabeyinin buralara gelmesi ihtimali var (kambersiz düğün olmaz). Paris bildiğin gibi. Eren’i de seni de göreceğimiz geldi. Çabuk karşılık ver.” (Tarihsiz)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder