16 Mayıs 2015 Cumartesi

Hüznün kralı öldü

Blues’un efsane isimlerinden B.B.King, Las Vegas’taki evinde dün öldü. The Thrill is Gone, Lucille, Rock Me Baby başta olmak üzere hafızalarda yer eden onlarca eser bırakan sanatçı 90 yaşındaydı. B.B.King, ölen dostlarının cenaze törenlerinde balatlar çalardı, acaba onun arkasından bu görevi kim yapacak?

Bazı ölümler vardır, hemen her yerden yankısı duyulur… Ölen, bir Blues sanatçısıysa, bir de hüzün eklenir, dünyanın her yerinde yankı bulan bu sese. ‘Blues’un, gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan B.B. King’den bahsediyoruz. Avukatının yaptığı kısa açıklamadan anlıyoruz ki King, Las Vegas’ta, ‘huzurlu ve barış içerisinde öldü’.

90 yıllık hayatına, dillere pelesenk olan onlarca şarkı, beste ve albüm sığdırdı. 1900’lerin başından itibaren, Amerika’da, sadece siyahilerin dinlediği müzik olarak bilinen Blues, daha sonra, kıta geneline yayıldı. Ardından tüm dünyada karşılık buldu. Blues, ilk olarak Mississippi Deltası’nda çalışan pamuk işçilerinin ‘ilkel’ birtakım müzik aletlerinden doğdu. Kara Kıta’dan, acılarla dolu bir göç serüveni ile milyonlarca kilometre uzağa sürülen Afrikalının iç sesiydi, bu müzik. Gurbet vardı tınısında. Aşk, açlık, sefalet ve çaresizlik bir de. Binlerce kilometrekarelik bu deltada yaşanan acıları, işçi ölümlerini, vahşi kapitalizmin acımasızlığını edebiyata nasıl Jack London aktardıysa, müzik dünyasına da B.B King, Lohn Lee Hooker ve kuşağı tanıttı, sevdirdi. Kapitalist dünyada, tarıma dayalı her coğrafyada müziğin adı, ‘hüzündü’. İtalya’daki Po Ovası’nda, sabah evinden çıkıp pirinç tarlasına çalışmak için giden ve evde bıraktığı karısına ‘Ciao Bella’ (Hoşça kal güzelim) diyen de yoksul bir köylüydü, Çukurova’da, bir çiftlikte ‘tutma’ olarak çalışan, sabahtan akşama traktörün üzerinde direksiyon sallayan, bir yandan da arabesk söyleyen de… Bu yüzden ‘arabesk’ Adana’dan doğdu denilebilir.

Etnomüzikologların çoğu, ‘hüzün’ kavramı üzerinden, arabesk ile Blues arasında tarihsel bir bağlantı kurar. Peki, King’in hayat hikâyesi Blues’un neresindeydi? Neydi onu dünya çapında sevilen bir müzisyen kılan? King, 1925 yılında Mississippi’de (Berclair) doğdu. Bir dönem yakın arkadaşı olan Elvis Presley gibi o da fakir bir ailede dünyaya gelmişti. Daha 20’li yaşlarda, ismini duyurmayı başarmış, şöhret basamaklarını hızla tırmanmıştı. Bir gün gelecek, dünya üzerinde, ‘King’ lakabı taşıyan üç usta isimden biri haline gelecekti. 1948 yılında, isminin önüne, ‘Beale Caddesi Bluescu Çocuk’tan mülhem B.B. takısı eklenecekti.

King, 70 yıla yaklaşan sanat hayatında, Eric Clapton ve U2 gibi pek çok isme esin kaynağı oldu. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi gitaristlerinden biri olarak gösterilen ve daha 28 yaşında çok trajik bir sonla ölen Jimi Hendrix başta olmak üzere çok sayıda kişiyle düet yaptı. Onu dinlemeye gidenler, sahneyi, ‘bir ayin törenine’ benzetiyordu. “Hayatımda uzun süre kalan tek kadın” dediği Lucille gitarıyla sahnede adeta devleşiyordu.

Büyük usta, 1980’lerden sonra şeker hastalığına yakalandı ve buna bağlı olarak aşırı kilo aldı, ayaklarından sorunlar yaşadı. Buna rağmen, konserlerine hiç ara vermedi. Ta ki 2014’ün Ekim ayına kadar. Hastalığı, artık konser veremeyecek bir hale getirmişti bedenini. B.B.King, başta, The Thrill is Gone, Lucille, Rock me Baby olmak üzere, hafızalarda yer eden onlarca eser bıraktı. Kendisinden önce ölen dostları için cenaze törenlerinde balatlar çalardı King. Acaba onun arkasından kim bu görevi yerine getirecek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder