8 Mayıs 2015 Cuma

Büyü de gel çocuk

1998 yapımı Kırmızı Keman filmiyle hatırlanan Kanadalı yönetmen François Girard, Koro ile köklerine dönüyor. Fakat bu dönüşün tatmin edici olduğunu söylemek zor. 12 yaşında öksüz kalan sorunlu bir çocuğun müzik eğitimi ile karakter kazanmasını anlatan film, klişelerle örülü hikâyesini anlatırken farklı olmak için hiçbir gayret göstermiyor.

Bazı hikâyeleri adınız gibi bilseniz de dinlemek istersiniz. Aslında istemek değil, meraktır sebep. Acaba bu kez nasıl anlatacak? Yeni ne var, başka türlü anlatır da beni şaşırtır mı? François Girard’ın yönettiği Koro / Boychoir, böyle bir film. Başı belli, sonunu tahmin etmek de zor değil. Bütün mesele ‘nasıl’ın kışkırtıcı gücünde saklı. Ne var ki, ortaya çıkan sonuç merakımızı karşılayacak kadar tatmin edici değil.

Film, 12 yaşında annesini kaybeden Stet’in hayatının en kritik dönemini anlatıyor. Sorunlu bir çocuk olan Stetson, annesi ölünce hiç tanımadığı babasını karşısında bulur. Okul müdürünün de yardımıyla babası, müzik yeteneğini değerlendirmesi için Stet’i ulusal çocuk korosuna öğrenci yetiştiren yatılı bir özel okula kaydeder. İnatçı kişiliği ve saygısız tavırlarıyla öğretmenlerini ikiye bölen Stet, çocuk korosundaki dişli rakipleriyle de mücadele eder. Ancak Stet, sıra dışı müzik yeteneğini hırsı ve inatçılığıyla besleyince kısa sürede beklenmedik bir gelişme gösterir.

KORO’YA GELENE KADAR...

Koro’yu henüz izlemeden sinopsisini okuyunca başka filmleri çağrıştırması kaçınılmaz. Billy Elliot (2000), Birlikte (2002), Koro/Les Choristes (2004) ve nihayet Whiplash (2014)... Kanadalı yönetmen François Girard hem bunlara meyletmiyor hem de hepsinden birer parça alıp heybesine atıyor. 90’larda müzik konulu film ve belgeselleriyle kariyerini inşa eden Girard, 2000’lerde fazla eser vermedi. Başarısız bir film olan Silk’ten (2007) sonra Koro ile asıl mecrasına döndü. Fakat bu dönüş, aslına rücu etmekten çok, fasla odaklanma ve kendini tekrar ile ilgili. O yüzden, yönetmen açısından bir ‘patinaj’ filmi Koro.

Yaşam Şifresi (2011) gibi vasatın üzerinde bir filmin senaristi Ben Ripley’in elinden Koro gibi klişelerle örülü bir hikâyenin çıkması biraz şaşırtıcı. Yönetmenin de katkısıyla senaryo, Stet’in dünyasına olabildiğince dışarıdan bir bakışla, âdeta seyirci koltuğuna oturarak yaklaşıyor. Bir türlü Stet’in iç dünyasına, zihnine, duygularına nüfuz edemiyor film. Yatılı okuldaki arkadaşlık ve rekabetçi ortam da üstünkörü birkaç sahne ile geçiştiriliyor. Bir müzik öğrencisi olarak Stet’in üzerindeki baskıyı, çocukların motivasyon sebeplerini perdede görmek çok zor.

Koro’da, karakterler ile ilgili her sorunun bir cevabı var, ama bu cevapların ikna edici olması için en ufak bir gayret yok. Yönetmen ve senarist, sanki seyirciye “Siz zaten hikâyeyi biliyorsunuz, fazla izaha gerek yok.” demeye getiriyor. Dustin Hoffman ile Kate Bates gibi iki garanti oyuncu, özdeşlik kurulabilecek sempatik bir çocuk oyuncu ve kaliteli müzik de var, daha ne olsun! Senaryonun ve karakter donanımının gevşek yapısını seyircinin kendi müktesebatıyla doldurması bekleniyor.

Her şeyi yönetmenden beklemeyin!

Hesaba katılmayan şu ki, sinema seyircisinin hele de has sinemaseverin müktesebatı küçümsemeye gelmez. Senin bıraktığın o boşlukları doldurmakla yetinmez, bir de mukayeseye girer. Bu mukayesede ise Koro fazlasıyla yaya kalır. François Girard’ın filmi, durup ince şeyleri söylemeye çalışan naif dönem işi Les Choristes (2004), çocuk saflığını müzikle buluşturan Billy Elliot ya da müziği ve hoca-talebe ilişkisini bir ölüm kalım savaşı gibi perdeye aktaran Whiplash ile teraziye konduğunda çok hafif kalıyor. Dahası, sadece bu üçüyle bile kıyaslandığında fazlasıyla özensiz ve kolaycı bir yapım. Sinir bozucu olan ise seyircisini fazlasıyla hafife alması.

Sinema açısından hal böyleyken, hafta sonu etkinliği olarak ‘eğitici’ ve duygusal bir film arayan aileler için Koro filmi isabetli bir tercih.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder