27 Mayıs 2015 Çarşamba

Bizde sadece hamasi Osmanlıcılık var

‘Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar’, ‘Osmanlı Kültür Tarihinin Bilinmeyenleri’ kitaplarıyla tanıdığımız Prof. Dr. İsmail Erünsal, 30 yılı aşan emeğin ürünü olan “Osmanlılarda Kütüphaneler ve Kütüphanecilik” (Timaş) kitabının yeni basımını yayımladı. Bu vesileyle Erünsal’ı İSAM’da ziyaret ettik. Osmanlı kütüphaneciliğini, günümüzdeki Osmanlı algısını ve kitapları konuştuk.

Kitabı konuşmaya şuradan başlayalım isterseniz, ‘Osmanlı’da kütüphanecilik’ deyince ne anlamalıyız?

İlk dönemlerden İstanbul’un fethine kadar, kütüphaneler medreselerin ya da camilerin bir köşesindeki raflardı. 50, 100 bazen 150 kitap medrese talebelerine hizmet ederdi. Fatih’le birlikte tabii, eğitim sistemi gelişiyor. Daha sonra Kanuni döneminde medreselere bağlı kütüphane hâkimiyeti başlıyor. 17. asrın sonlarına doğru Köprülü Kütüphanesi’yle birlikte müstakil kütüphane binaları çıkıyor. Sonra medrese kütüphaneleriyle şahsi kütüphaneler baş başa gidiyor. Kütüphaneciliğin zirveye çıktığı dönem ise Birinci Mahmut dönemi. İstanbul’da 4-5 kütüphane kuruluyor. Sınır boylarında bile kütüphaneler var. Abdülhamit döneminde eğitimin çok fazla teşvik edilmesi, yayılmasıyla on bin mektep açıldığı söyleniyor. Her medrese içine bir kütüphane kuruyorlar. Cumhuriyet’e kadar böyle devam ediyor.

Günümüz kütüphanelerine baktığımızda nasıl bir tablo var?

Türkiye’de kütüphanecilik son derecede ihmal edildi. Son zamanlarda önem verilmeye başlandı gerçi. Kütüphaneciliğin en büyük sorunu mekânların artık yetmemesi, mezarlıklar gibi… Senede 60-70 bin kitap basılıyor Türkiye’de, dünyada 4-5 milyon. Bunları alıp da bir yere koymak mümkün değil. Şunu düşünemezsiniz, ben güzel bir kütüphane binası yapayım, içine de 100 bin kitap koyayım. 100 bin kitap ne ki! Amerika’daki mütevazı bir üniversite kütüphanesinin kitabı birkaç milyon. Biz şimdi bu çaptaki kütüphanelere birdenbire yetişemeyiz.

Biraz da okurlardan bahsedelim. Osmanlı’da kütüphanelerden faydalanan insanlar kimlerdi?

Kütüphane okuyucusu bizde ulema sınıfı, medrese talebeleri, bir de bürokratlar. Onun dışında halkın pek kütüphaneyle ilgisi yok. Örnekleri fazla değil ama 15. ve 16. asırlarda halkın gidebileceği mahalle kütüphaneleri var, ben 3-5 tane görebildim. Mesela Cihangir’de bir camide, Perameçler Kethüdası, bir kütüphane kurmuş, 40-50 kitap var içinde. Leyla ve Mecnun, Tahir ile Zühre, Kesik Baş Hikâyesi, bütün halk hikâyeleri ve dini hikâyelerin hepsi var. Tabii bu kütüphaneler zamanla kayboluyor. Muhakkak daha fazlası vardır. Halktan da giden oluyor mudur, mutlaka oluyordur ama bunlar potansiyel okuyucu değil.

Peki, halkın okuryazarlık oranı?

Düşük. Tabii Abdülhamit döneminde büyük bir yükselme var, herkes okuma yazma öğreniyor. Eski sahaflar hemen yayıncı oluyor. Birer matbaa temin ediyorlar ve yüzlerce kitap çıkarıyorlar. Bu dönemde basılan kitaplara baktığınızda şaşırır kalırsınız. Dünyada en bilmediğiniz, adını duymadığınız yerlere yapılan seyahatlerle ilgili çevrilmiş kitaplar var. Ve millet okuyor… Ondan önce böyle bir şey yok. Dünyada da okuryazarlık oranı düşük ama eski dönemlerde. Hatta Batı’da işçi sınıfının kitap okuması tehlike olarak görülüyor. Osmanlı’da ise kitap hiçbir zaman tehlike olarak görülmüyor.

TABELADAKİ OSMANLICA İSİMLER AVAMİ BİR ŞEY

Her yıl binlerce yeni kitap yayınlanıyor. Bunca yayına rağmen okumaya ilginin azalmasını neye bağlıyorsunuz?

Bu çok önemli bir sorun. Eskilerin fıkra gibi anlattığı bir şey vardı. Yurtdışına gittiğinizde bir Türk’le karşılaşmak istiyorsanız, metroda kitap okumayan biri varsa Türk’tür derlerdi. Bu alışkanlığı veremedik, anaokulundan başlamak lazım. Bizim zamanımızda ilkokullar iyiydi. Teşvik ederlerdi. Şimdikilerde böyle bir şey yok. Büyük bir proje yapılması lazım, biz bu millete nasıl kitap okumayı sevdiririz, nasıl okuturuz? Tabii en büyük düşman tablet, telefon gibi aletler. Herkesin elinde. Adam kitap okumaya ihtiyaç hissetmiyor, boş vakti yok!

Osmanlı’nın ilim, irfan gibi asıl ilgilenmemiz gereken değerleri yerine günümüzde içi boş bir Osmanlı anlayışı yükseliyor. Osmanlı’ya bakışta ne gibi sıkıntılar var?

Osmanlı’yı bilmiyoruz ki… Osmanlı’ya bakışta çok büyük sıkıntı var. Bizde yapılan şeyler özenme. Tabelalara bile bir dönem İslami isimler verildi, şimdi de Osmanlı’yı çağrıştıran isimler veriliyor. Avam bir şey tabii bu. Osmanlı’yı bilmiyoruz. Nasıl çalıştığını, nasıl işlediğini… O dönemdeki hayatı bilemiyoruz. İnsanlar nasıldı, nasıl yaşıyordu? İnsanlar ne yapıyordu? Sadece hamasi Osmanlıcılık var bizde. Ecdadımızla sadece övünmek bir, ikincisi de aleyhte bir şey söyleyememek. Peygamber devri değil ki! Onun dışında her dönemi tartışabilmeliyiz.

İstanbul kitap fırını

Yangında yok olan kütüphaneler var mı?

Çok var. Ali Emirî;, İstanbul için kitap fırını diyor. Çok kitap yanmıştır İstanbul'da. Ahşap ve birbirine bitişik evler olduğu için, bir yangın başladığı zaman bir ucundan bir ucuna giderdi. Bütün camilerin, külliyelerin etrafı ise boştu. Medreseler taş binalarda ve mahalleden uzak olduğu için kütüphaneler fazla zarar görmemiş. Yangında yanan büyük kütüphaneye rastlamadım ama yanan çok şahıs kütüphanesi var. Bunların içinde 2-3 bin kitabı olan şahsi kütüphaneler bile var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder