20 Ağustos 2014 Çarşamba

‘Okursuz okur’luğun dışına çıktılar

Samsun’da geçtiğimiz yıl eğitime başlayan Canik Başarı Üniversitesi, yabancı akademisyenlerin de katılımıyla, iki haftalık bir yaz okulu düzenledi. Koordinatörlüğünü Prof. Dr. Yavuz Demir’in yaptığı “Kurmacayı Okumak” başlıklı okulda ders yürütücü olarak Doğan Hızlan, Semih Gümüş, Nedim Gürsel, Michael Bell ve Clare Morgan gibi isimler bulunuyordu. Demir ile ‘kurmacayı okuma’nın ayrıntılarını konuştuk.“Kurmacayı Okumak” başlıklı bu yaz okulunun amacı neydi?Biz bu çalışmada, sadece kurmaca metinleri, hem kuramsal hem de eleştirel açıdan ele almayı amaçladık. Edebiyat incelemelerinin, özellikle Türk dili ve edebiyatı bölümleri için yeniden gözden geçirilmesi, bu alanda yapılan çalışmalardan haberdar olunması elzem. Biz daha ziyade, edebi incelemede biyografi ağırlıklı bir yaklaşımı esas alıyoruz; roman ve hikâye hâlâ muhtevasında değerli bir şey varmış gibi okunuyor. Edebi okumanın boyutlarını, okurun rolünü, metin karşısında takınılacak tavrın ne olduğunu pek tartışmıyoruz, kısaca edebi metin okuması bizim için statik yapılı bir ele alıştan öte bir şey değil. Oysa metin canlı, sizden karşılık bekleyen bir yapılış; her dem ona döndüğünüzde farklı bir oluş, görünüş ve söyleyişin keşfedilmesi gerekiyor. Katmanları arasında dolaşmak, dolaşabilmek aslolan. Bu ana başlıklar böyle bir okuma genişliğini yaz okulunda ele almayı gerekli kıldı. Biz de edebi meseleleri bir dizi halinde yaz okulları çerçevesinde, geniş ve farklı bakış açılarını bir araya getirerek ele almayı hedefliyoruz.Peki, neler yaptınız bu iki haftalık süreçte, içerikten bahsedebilir misiniz?Hedef kitlemiz, öncelikle bu alanda akademik çalışma yapacak ya da yapmaya devam edenler. Özellikle lisansüstü eğitim almakta olan genç bilim insanlarını hem bu farklı ele alışlar içerisinde bir araya getirdik hem de dünyanın farklı üniversitelerinden alanında önemli bilim adamları ile bir arada olmalarını ve tartışmalar yürütmelerini sağladık. Edebiyat incelemelerinde ise üç şeyi önemsiyoruz: kuram, metafor, karşılaştırma. Yaz okulu hem yapısı hem de içeriksel sistematiği ile öncelikli olarak bunu sağladı. Bu bağlamda iki hafta süresince özellikle ilgili hocalar tarafından Virgina Woolf, Sait Faik, Tarık Buğra, Tomris Uyar gibi yazarlar yanında daha birçok yerli ve yabancı yazara da yer verildi.Bu tür bir okumayı okuma gruplarında da görebiliriz. Siz farklı olarak nasıl bir metot uyguladınız?Katılımcıların özellikle ve öncelikle akademik bir ortamı hissetmelerini sağlamanın yanında, sabah ve öğleden sonraları farklı formatlarda dersler yürüttük. Derslerde ve açık tartışmalarda edebiyatın meselelerini, bir yanda Woolf diğer yandan Tarık Buğra ya da Tomris Uyar gibi yazarlar üzerinde okumaya ve anlamaya çalıştık. Özellikle “roundtable discussion” adı verdiğimiz günün ikinci diliminde yapılan oturumlar, akademisyen ve katılımcı işbirliği ile fikirlerin, yaklaşımların karşılıklı olarak ortaya konulması ve değişmesi açısından hem format hem de muhteva itibarıyla oldukça kıymetliydi.Böyle bir programın sonucunda kazanımlar neler oldu?İsterseniz bunu bir metaforla ifade edeyim: Aeolus’un torbasına saldırmayan okurlar oluşturmak... Odessa’nın adamları Aeolus’un ona verdiği ve içine kötü rüzgârları hapsettiği torbayı mücevher dolu zannederek yağmalamaya kalkarlar, sonuçta eve yaklaştıkları bir anda serbest kalan fırtınalar yüzünden tekrar evden uzaklaşırlar. Bizim okurluğumuz da biraz böyle. Metinde bizden gizli bir hazine saklı olduğunu zannediyoruz. Oysa okur oyunun asli bir kurucusudur, orada ondan gizli, saklı bir şey yok. Kısaca, tavşanın peşinden koşan bir Alice ortaya çıkarmak; tavşan deliğinin yanına gidip oradan sadece bakmayan; fakat aynı zamanda tavşanın peşinden oraya yuvarlanan bir okur. Öncelikli hedefimiz klasik yapının dışına çıkabilmek. Bu manada yaz okulunun çift dilli hali, tabii ki taşıdığı bilimsel yükü itibarıyla bile ne denli farklı bir ortamın tesis edileceğini ortaya çıkarıyor. Artık marazi bir hale dönüşmüş olan edebiyat incelemesindeki sığlık, okursuz okumalar ve çoğaltılamamış edebiyat tanımının dışına çıkmayı başarabileceğiz.Okursuz okumalar dediniz… Akademik anlamda ‘okumak’ yeterince bilinmiyor mu?Maalesef, Yeni Türk edebiyatı çalışmalarının bu bağlamda çok iyi bir yerde olduğunu söylemek mümkün değil. Özellikle bunun aşılabilmesi adına, biraz evvel ifade ettiğim kavramlarla söylersem: Metafor, karşılaştırma ve kuram açısından hiçbir kıymet arz etmeyen bir görüntü söz konusu. Edebiyat bilimi adına bir şeyler yapılacak ise burada modern Türk edebiyatı çalışmalarının hem kavramsal hem de kuramsal açıdan desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca Yaz Okulu’nda bu alanda sadece akademisyenleri, diğer bir ifadeyle profesörleri değil aynı zamanda profesyonel olan insanları da bir araya getirmeye çalıştık. Bu, programın en çarpıcı taraflarından biriydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder