11 Ağustos 2014 Pazartesi

Cortázar 100 yaşında

Notos edebiyat dergisi, ağustos-eylül sayısını Latin Amerikalı yazar Julio Cortázar’ın (solda) 100. doğum günü anısına çıkardı. Şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı Cortázar sayısında Jorge Luis Borges, Gabriel Garcia Marquez ve Mario Vargas Llosa (sağda) gibi özel isimler yazılarıyla yer alıyor.“1984 yılının o pazar günü telefon çaldığında bir makale yazmak üzere çalışma masama henüz oturmuştum. Âdetim olmamasına rağmen o an bütün dikkatimi o sese verdim: ‘Julio Cortázar öldü,’ dedi telefondaki gazeteci, ‘Neler söylemek istersiniz?’” Mario Vargas Llosa İki aylık edebiyat dergisi Notos, ağustos-eylül sayısını, Seksek, Mırıldandığım Öyküler, Son Raunt kitaplarının usta yazarı ve Latin Amerika edebiyatının sıra dışı ismi Julio Cortázar’a ayırdı. Doğumunun 100. yılı için hazırlanan bu özel sayı aynı zamanda usta yazarın 30. ölüm yıldönümüne denk geliyor. Cortázar için hazırlanan bu kapsamlı dosyada yer alan isimler özel sayının ne kadar titiz bir çalışmanın sonucu olduğunu gösteriyor. Dergide Carlos Fuentes, Mario Vargas Llosa, Gabriel Garcia Marquez, Jorge Luis Borges, Isabel Alvarez Borland, Adnan Özer, Semih Gümüş ve Patrizia Bittini’nin yazıları yer alıyor. Dergide ayrıca Cortázar’ın Türkçede ilk kez yayımlanan “Buradan Geçen Biri” öyküsü ile “Tünel Teorisi” adlı yazısı da bulunuyor. “Hem en iyi arkadaşım, hem akıl hocam oldu” Mario Vargas Llosa, Cortázar ile 1958 yılının son gecelerinden birinde tanışır ve Llosa’nın ifadesiyle, altmışlı yıllarda, Paris’te geçirdiği yedi yıl boyunca hem en iyi arkadaşlarından biri, hem örnek aldığı bir kişi, hem de akıl hocası olur. Onun gözetiminde olmaya o kadar alışır ki Llosa (ki 2010 Nobel edebiyat ödülünün de sahibidir kendisi), ilk romanını yazıp bitirdiğinde, heyecanla sunduğu ilk kişi yine Cortázar olur. Mario’nun Julio ile dostluğuna dair hatırladıkları bunlarla sınırlı değil elbette. 1992 yılında kaleme aldığı yazısında arkadaşlıkları hakkında şunları da yazar: “O günkü Julio Cortázar’la arkadaşlık etmek mümkün olsa da çok samimi olmanın imkânı yoktu. Arkadaşlığını korumak amacıyla uyguladığı ve kişiliğinin en güzel yanlarından biri olan bir nezaket ve kurallar sistemi vardı. Bu sayede araya daima bir mesafe koyardı.” Cortázar’ın iç dünyasına dair izler bulunan yazısında, son derece içe kapanık bir yapısı olduğundan bahseder Llosa ve ekler: “Sadece Aurora’nın girmesine izin verdiği iç dünyasını bir sanat eseri gibi yaratmıştı ve koruyordu; edebiyat –belki bir de var olmak- dışında hiçbir şeyi önemsemezdi.”Nisan ayında kaybettiğimiz bir başka Nobelli yazar Gabriel Garcia Marquez, Cortázar’la ilk kez 1956’da, “hüzünlü bir sonbaharda” tanıştıklarını anlatıyor. Öykülerden oluşan ilk kitabını bir otel odasında okuduğunda, daha ilk sayfadan, büyüdüğünde böyle bir yazar olmak istediğini anlar Marquez. Saint Germain Bulvarı’ndaki bir kafede yazdığını öğrenir ve orada, ilk karşılaşma için, haftalarca bekler. En sonunda bir hayalet gibi kafeden içeri girdiğini gören Marquez, o ilk anı şöyle betimler: “Aklınıza gelebilecek en uzun adamdı, hınzır bir çocuk ifadesi vardı yüzünde, üstündeki uçsuz bucaksız palto daha çok dul bir kadının giydiği uzun yas kıyafetlerine benziyordu; bir boğanınkine benzer birbiri arasında epeyce mesafe olan gözleri vardı, kanlı canlı bir insana ait olduğunu bilmeseniz, o şehla ve buğulu gözlerin şeytanınkiler olduğunu düşünürdünüz.” Bir saatten fazla, düşünmek için bile ara vermeden, yazdığını görür orada. Hava kararmaya başlayınca da Cortázar, kalemi cebine koyar ve bir “lise öğrencisi gibi” defterini koltuğunun altına sıkıştırır. O gün, ustayla tanışmaya cesaret edemez Marquez ama sonrasında birlikte seyahat edecek kadar yakınlaşırlar. İlk öyküsünü Borges yayımladı Büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerinden Jorge Luis Borges ile Cortázar’ın yolu nadiren de olsa kesişir. 1940’larda bir edebiyat dergisinin editörlüğünü üstlenen Borges’e, simasını hatırlamadığı bir genç, öyküsünün el yazmasını getirir. Borges on gün sonra gelmesini ister, öyküsüyle ilgili kararını kendisine o zaman bildirecektir. Söylediği gibi daha sonra gelen Cortázar’a, öyküsünü beğendiğini ve hemen yayımlanması için dergiye aldığını ve çizimlerini de kız kardeşi Norah Borges’in yapacağını söyler. “Ele Geçirilen Ev”, Cortázar’ın yayımlanan ilk öyküsüdür.Carlos Fuentes ise usta yazarın 600 sayfayı aşan “Seksek” kitabı hakkında detaylı ve merak uyandıran bir yazı kaleme almış. “Ulysses İngilizce nesir için neyse Seksek de İspanyolca nesir için odur.” diyen yazar bu yazıda kitabın bölümlerini, ezber bozan okuma biçimlerini, karakterlerini ve olay örgüsünü bir yazar duyarlığı ve hassasiyetiyle ele alır. Fuentes, Cortázar’ın anlatım sanatı ve yazı evreninde açtığı imkânları anlatırken, “Cortázar’ın basit bir anlatıdan çok daha fazlasını amaçladığı bellidir. Amacı, imkânsız bir kitabın mümkün olan her formülasyonunu sonuna kadar tüketmektir; tamamen yaşamın yerine geçecek, hatta yaşamımızı metnin bütün kombinasyonlarını içeren engin bir okumaya dönüştürecek bir kitaptır bu.” diyor. Her ne kadar Cortázar’ın yazı dünyası birçok metnin içeriğini oluştursa da, kitaplarındaki olay örgüsü çok az yer tutuyor. Bunda belki de Borges’in, kimsenin bir Cortázar metninin olay örgüsünü anlatamayacağını dile getirmesi etkili olabilir. Borges’e göre, “Onun her metni belirli sözcüklerin belirli bir düzende bir araya gelmesinden oluşur. Bunları özetlemeye kalkıştığımızda, nadide bir şeyin kaybolduğunu fark ederiz.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder