19 Ocak 2015 Pazartesi

Şuraya da biraz beton dökelim!

Salıpazarı’nda yer alan Studio-X, kapılarını bu kez çarpıcı bir sergiyle açıyor: “Anne ben beton dökmeye gidiyorum” Antonio Cosentino ve Memed Erdener’in beton ve çocuk kavramlarını ele aldıkları sergi, günümüz kentlerinde topraktan ve hatıradan yoksun yaşayan insanların köksüzlüğünü ifşa ediyor.Sokaklarda doyasıya ip atlamış, bir topun peşinde toza, toprağa bulanmış çocuklara soralım, ‘Çocukluk nasıl bir şeydi?’ Bir zamanların coşkulu çocukları, bize o yılları nasıl tarif ederlerdi dersiniz? Asaf Halet Çelebi, çocukluğun mutlu bir ülke olduğu zamanlara dair ipucu veriyordu Galat’s’ray şiirinde: “Ebedî vakansta çocuk olamayacaksın artık”... ‘Ebedî vakans’ yani ‘sonsuz tatil’. Onlar, çocukluklarını oyun peşinde sonsuz tatilde geçirdiler, peki ya şimdikiler? Yüksek, gri binaların arasında, parkı, bahçesi, boş arazisi bile olmayan semtlerde; en ufak bir hatıra, tarih ya da bellek barındırmayan mahallelerde; evin içine hapsolmuş, teknolojinin kuşatması altında…Geçtiğimiz hafta içinde Studio-X’te artık bütünüyle betonlaşmış şehre ve bu beton kütleler arasında sıkışıp kalmış çocuklara odaklanan manidar bir sergi açıldı: “Anne ben beton dökmeye gidiyorum” Sürekli dönüşüme uğrayan ve bu yolla kişisel hiçbir hatıraya izin vermeyen şehirlerde, bir ayağı betona saplanmış insan! Günümüz çağdaş sanatının iki temsilcisi Antonio Cosentino ve Memed Erdener, bu imgelerle yola çıkıyor. 1996 yılından itibaren İstanbul’un hızla değişen mekânlarını fotoğraflayan Cosentino’nun “İstanbul Atlası” isimli çalışması ilk kez sergileniyor bu vesileyle. Cosentino, bu hızlı değişime bir karşı duruş olarak büyük bir teneke enstalasyon hazırlamış. Teneke, çünkü doğada yok olmuyor. Dönüşüp hayata yeniden dâhil olmak gibi bir avantajı var. Eski yağ ve peynir tenekeleri, sanatçının onlar için uygun gördüğü yeni bir işlevle, kalıcılığı ve sürekliliği vurgulamak üzere banliyö trenine dönüşmüş.‘ÇOCUKLAR HESABA KATILMIYOR’Extramücadele ismiyle de bilinen Memed Erdener ise çocuklar için ütopik üç küre tasarlamış sergi için. “Türkler yer bırakmama konusunda oldukça ustalar. Antonio’nun fotoğraflarına bakınca binaların arasındaki anlamsız, karanlık boşlukları düşündüm.” diyor Erdener. Çocukların hiç hesaba katılmadığı bu alansızlığa vurgu yapmak için de havada asılı üç küre tasarlamış sanatçı. Cosentino’nun fotoğraflarındaki semtlerde yaşayan çocuklar için düşündüğü kürelerden ilki milli eğitimi sorgulayan “Okuyan Kütüphane” adını taşıyor. Her ezanın arkasından söz gelimi Calvino, Borges ya da Dostoyevski’den paragrafların okunacağı bir sistem getiriyor bu küre. Bir anlamda milli eğitimi reddediyor ve yerine eğitim kavramının yerleşmesini öneriyor. İkinci küre, dini inançların devlet tarafından kayıt altında tutulmasına, sabitlenmesine karşı duran “Çoklu Tapınak”. Son küre ise milli irade kavramını masaya yatıran ve onun yerine özgür iradeyi öneren “Milli Zort” küresi. ‘Milli’ kelimesinin belirlediği sınırların dışına taşarak çocuklar için daha özgür bir dünya tahayyül eden Erdener’in sergide yer alan diğer yerleştirmeleri ise gelenek ve aileyi içeriyor.Bir ayağı betonda olan günümüz insanının hayatına iki sanatçının gözünden bakmak isteyenler, sergiyi 27 Şubat’a kadar kent laboratuvarı kimliğiyle öne çıkan Studio-X’te ziyaret edebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder