27 Ocak 2015 Salı

‘Okuma uğraşı’nda geçen bir ömür

İki aylık edebiyat dergisi Kitaplık, ocak-şubat sayısında kapağına, Şubat 1988’de vefat eden bilim adamı, çevirmen, eleştirmen ve eğitimci Akşit Göktürk’ü taşıdı.Dilek Doltaş, Ayşe Ece, Ayşegül Yüksel ve kızı Deniz Göktürk’ün yazıları, mektupları ve fotoğrafları eşliğinde hazırlanan dosyada, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Ocak 1989’da Göktürk’ü anlatan bir şiirine de yer veriliyor. Dilek Doltaş, “Akşit Göktürk’ün Türk Eleştiri Tarihindeki Yeri” başlıklı yazısına, Göktürk’ün Türk yazın eleştirisi alanına yaptığı katkıların bugün de önemini ve güncelliğini koruduğunu anlatarak başlıyor ve okur merkezli yayınlarının 21. yüzyılda bile neden referans metin olarak kullanılabileceğini açıklıyor. Yazarın 1979’da yayımladığı Okuma Uğraşı adlı kitabı, hâlâ okur merkezli eleştiri alanında Türkçe yazılmış özgün eserlerin başında kabul ediliyor. Ayşe Ece ise “Yeni Okumalar, Çeviriler ve Düşler” adlı yazısında yazarın son eseri “Çeviri: Dillerin Dili” üzerine bir inceleme metni kaleme alıyor. Dosyanın ilgiyle okunan asıl yazısı ise Akşit Göktürk’e ait. “Birkaç Çizgiyle Ben” başlığıyla ilk kez, Çağdaş Türk Dili dergisinin ikinci sayısında, ölümünden bir ay sonra Nisan 1988’de yayınlanan yazıda Göktürk, çocukluğundan bilim adamlığına uzanan süreci, çok kısa ama samimi ve etkileyici bir dille anlatıyor. Van’da başlayıp İstanbul’a uzanan bu ‘kısa’ yolculuğun hikâyesini biz de aşağıda yayınlıyoruz.Birkaç Çizgiyle Ben (Akşit Göktürk, 1988)Van’da doğdum. Bir Anadolu çocukluğu, küçük, sapa, uykulu kasabalarda geçen: Karayazı (Erzurum), Demirköy (Kırklareli), Karapınar (Konya), Reyhanlı (Hatay), Saimbeyli (Adana). Beş kardeşiz. Ablam, ben, küçük kızkardeşim, sıtmadan kavruluyoruz uzun süre. Taşralı bir memur evinin geçim sıkıntıları, gündelik küçük sevinçleri, acıları. Babamızdan ne istesek “aybaşında” diyor. Annem çok genç yaşta hastalanıyor. Dokuz on yaşlarındayım o zaman. Bir daha hiç iyileşmiyor. Yatalak annemizin bakımı bizim çocuk omuzlarımızda. Uykularımız delik deşik onun inlemeleriyle. Yirmi yıl kötürüm yaşıyor ölümüne dek. Bu durum bütün kardeşlerimde görünür görünmez izler, eziklikler bırakıyor. Babamız hep düşünceli, acıya doygun, gene de gülümsüyor arada bir. Bugün de öyle.On iki yaşında, yük kamyonlarının üstünde komşu kentlere gidiyorum. Ortaokul, Antakya, Adana. Sonra Van’a dönüyorum tek başıma. Liseyi orda okuyorum.Yalnızlık, arayış, özlem içinde bir ilk gençlik. Resim yapmayı seviyorum o yıllarda. Babam emekli olunca bütün aile Van’a dönüyor. Kitaplar, dergiler. Okuyorum hep. Van Gölü’nün, gümüş kavakların, çepeçevre karlı dağların ötesindeki büyük, yabancı, değişik dünyaya kanatlanıyor düşlerim. Işıklı, büyük kentlere. İstanbul’u, ötesini düşünüyorum.Tahta bavullarımız elimizde, Kurtalan Ekspresi’ne biniyoruz bir gün, birkaç arkadaşımla. Ankara, İstanbul, üniversite. Büyük kent yalnızlığı. Uyumsuzluk. Sıkıntılı, bunalımlı, yoksul öğrencilik yılları. Türkçede, yabancı dilde okuyorum hep. Yazın, sanat, felsefe, dil tartışıyoruz boyuna, birkaç arkadaşla. Sıkıcı derslerden kapabildiklerimizi yaşama özümlemeye çalışıyoruz, kafamıza, yüreğimize. Kolay olmuyor bu. Küçük insanlardan, doğadan, sokaklardan daha çok şey öğreniyoruz sanki. Çocukluğumdan bu yana çevremde sık sık gözlediğim, olduğundan başka görünmek, kendine önemli süsü vermek, başkalarına tepeden buyurmak gibi huylar irkiltiyor beni. Okul günlerinde Tanrı’nın günü saç, şapka, kıravat, yaka denetlemesi diye öğrencileri sıraya dizen, elinde koca makasla, kız erkek demeden saçlarımızı koyun kırkar gibi kırkan altın dişli okul müdürü, nicemizin çocuk bilincinde yıllar yılı bir karabasan olarak sürüyor.Yıllar ilerledikçe, kendilerini hem dünyayı, hem insanları düzeltmekle görevli sanan bu tür sözde önemli kişilerin, toplumumuzda tepeden tırnağa birçok kurumda işbaşında bulunduklarına tanık oluyorum. İnsanlarda en çok içtensizlik, her yeni esinti doğrultusunda fırdöndü bir değişkenlik, omurgasızlık ürkütüyor beni.Bir yandan bu tür gözlemler sürerken, bildiğim, öğrendiğim, yaşadığı herşeyi, kafamın yüreğimin yettiğince, kendi çabamla ediniyorum. Bu koşullarda olabildiğince. Eşim Angela’nın katkısı büyük oluyor. Yıllardır, her yeni başlangıçta, her aşamada hep yüreklendiriyor beni, destek oluyor. Karınca kararınca, yazıyoruz, çiziyoruz, öğretiyoruz.Kızım Deniz, öğrencilerim, çocuklarımız, sevgi içinde, erdemi, hoşgörüyü, içtenliği, açıkyürekliliği, inançla yüceltsinler isterim. İnsana saygı, her türlü yapmacığı, çıkarcılığı, ikiyüzlü buyurganlığı kovsun.Gönlümde üstüne titreyerek büyüttüğüm umut budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder