13 Ekim 2015 Salı

Köprüden görünmeyen Amerikan rüyası…

Amerikalı yazar Arthur Miller'in ünlü oyunu Köprüden Görünüş, sezonun iddialı yapımlarından. Oyun Atölyesi'nin sahnelediği yapımda, eserin Eddie karakterini Bülent İnal canlandırıyor. Televizyondan aşina olduğumuz İnal'ın ilk tiyatro deneyimi görülmeye değer.

“Onu dinlediğimden çok gözlerinin içine baktım. Doğrusu ne konuştuğumuzu güçlükle hatırlıyorum ama bana baktığında odanın nasıl bir karanlığa gömüldüğünü hiçbir zaman unutmayacağım. Gözleri bir tünel gibiydi.”

Amerikalı oyun yazarı Arthur Miller'ın Köprüden Görünüş adlı eserinden akıllarda kalan en çarpıcı replik bu. En azından bahsi geçen kişiyi canlandıran oyuncunun Bülent İnal olduğu düşünüldüğünde… Oyun Atölyesi'nin yeni oyunu ‘Köprüden Görünüş'ün saplantılı karakteri Eddie'nin odayı karanlığa gömen bakışları İnal'da fazlasıyla mevcut çünkü. Dizilerden aşina olduğumuz İnal, oyunda ‘tiyatro sahnesinde daha sık görürüz inşallah' dedirten bir performans sergiliyor. Hikâye ise göçmenlik, aşk, kıskançlık, tutku gibi konuların iç içe geçtiği bir dram.

Eddie, Brooklyn'de kendi halinde bir liman işçisidir. Hayatı ‘çok çalışıp evi döndürmekten' ibaret olan bu adamın çevresi tarafından bilinen özellikleri ise dürüst ve ahlaklı oluşudur. Fakat yıllar sonra bütün bu iyi hasletleri bir anda silinir gider. Eddie'nin herkesten hatta kendisinden bile sakladığı tutkusunu açığa çıkaran olaylar, İtalya'dan gelen uzak akrabanın, eşinin yeğenine âşık olması ile başlar. Çünkü Eddie de yeğen Catherine'e karşı karmaşık hisler beslemektedir. Eddie'nin, Catherine'e ‘büyüyeceğini hesap edemedim' sözleri ile belli belirsiz verdiği mesaj, genç kızın evden uçup gitme zamanı geldiğinde saplantıya dönüşür.

Aynı zamanda anlatıcı olan avukat rolündeki Alfieri (Kubilay Karslıoğlu) ete kemiğe bürünmüş bir vicdan gibidir Eddie için. Eddie'ye sürekli yanlış yolda olduğunu anlatmaya çalışır. Fakat tutkularının esiri olmuş bir adama ‘doğruyu anlatmak' yetmez.

Bu bir maharet mi bilinmez ama Köprüden Görünüş, ‘ben tiyatro eseriyim' diye bas bas bağıran yapımlardan değil. Arthur Miller'ın söylemek istediğini, lafı dolandırmadan veren berrak metnine, abartısız oyunculuklar –yeğen rolü için aynı şeyi demek çok mümkün olmasa da- ve sade bir dekor ile müzikler eklenince ortaya sinema tadında, izleyiciyi hiç sıkmadan oyunda tutan 110 dakikalık bir performans çıkmış.

Rüya kâbusa dönüşürken…

Köprüden Görünüş'ü, aşk-tutku-kıskançlık üçgeni ile örülü klasik bir dramdan ayıran şey oyunun isminde saklı. Olayın geçtiği semt, Brooklyn Köprüsü'nün altındaki Red Hook. Semtin varlığından sadece orada yaşayanlar haberdar. Bir de köprüden gelip geçenler biliyor. O da başlarını o yöne doğru çevirirlerse… Semtin nüfusunun çoğu Amerikan rüyasının peşinden gelen İtalyanlar. Sıradan Amerikalılar ise bu yeni misafirleri ya üçüncü sayfa haberlerinden ya da kulaktan kulağa dolaşan hikâyelerden tanıyor.

Köprüden Görünüş'ün iskeletini Miller'ın avukat bir arkadaşından dinlediği gerçek bir olay oluşturuyor. Rüyanın kâbusa dönüşmeye başlaması önce evlerin içinde hissediliyor. Tıpkı Eddie ile eşi Beatrice'in evliliğinde olduğu gibi. Buram buram bunalım kokan eve nefes aldıran yeğen Catherine'in (Nazlı Bulum) varlığı mühim o yüzden. Beatrice'in iki İtalyan akrabasının Brooklyn'e gelmesi ve bunlardan birinin Catherine'e âşık olması, yeğenin evdeki ‘mühim' varlığını tehlikeye atıyor. Ve Eddie'nin durağan hayatına hiç olmadığı kadar aksiyon geliyor. Keşke hiç gelmeseydi dedirten türde bir aksiyon… Sahnede gerçek bir hayat ve inandırıcı bir performans görmek isteyenler, ajandasına Oyun Atölyesi için bir tik atabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder