5 Aralık 2014 Cuma

Kesik kesik bir yolculuk

Fatih Akın imzalı ‘Kesik’, Ermeni tehcirine dair sinemamızdaki ilk film olması ve bu ağır sorumluluğu cesaretle omuzlaması ile takdiri hak ediyor. Bununla birlikte, çözümleyici olmayan toptancı yaklaşımını yetkin bir sinema diliyle destekleyemiyor.Bireyin ve toplumun geçmişle yüzleşmesi, günümüzde büyük ölçüde sinemayla oluyor. Dünyadaki birçok ülke, işin siyaset sahnesine bakan yönüyle dosyayı kapattı. Türkiye ise yeni başlayanlardan. Hatırlayalım, en yetkili ağızların “Kürt sorunu diye bir şey yoktur” dediği günlerde anadil sorunu festivallerin gündemindeydi. Alevi açılımı yeni yeni hecelenirken A.Haluk Ünal’ın Saklı Hayatlar filmi seyirciye ulaşmıştı bile. Resmi tarih söylemini sarsan filmler içinde Mustafa ile Hür Adam’ın yeri ayrı. En koyu tartışmalar bu iki film etrafında yaşandı. Fatih Akın’ın Kesik / The Cut filmini de bu iki yapımın yanına ‘neredeyse’ koyabilirmişiz ama bu haliyle sadece bir ‘ilk adım’ olarak kalıyor.1915’te başlayıp 1923’te biten filmde, Mardinli demirci ustası Nazaret Manukyan’ın öyküsünü anlatıyor Fatih Akın. Ailesiyle yaşayan Nazaret, bir gece askerler tarafından apar topar götürülür. Nazaret’in uzun yolculuğu böyle başlar. Bu yolculuk sırasında iyilik gördüğü kadar katliamlara da tanık olur; boğazına aldığı bir bıçak darbesiyle sesini kaybeder. Kızlarının Küba’ya gittiğini öğrenen Nazaret, onların peşinden önce Küba’ya, ardından ABD’ye gider.Kesik, epik/tarihi drama olarak başlayan kişisel bir yol/arayış hikâyesi. Bundan öte anlamlar yüklemek, filme ve yönetmene haksızlık olacağı gibi sinemanın doğasına da aykırı. 1915’teki Ermeni tehcirini, hikâyesi ve karakteri için bir çıkış noktası olarak kullanıyor Fatih Akın. Esas derdi, 1915 Olayları’na ‘soykırım’ demek ya da diyenleri tashih etmek değil. Herhangi bir tarafı memnun etmeye çalıştığını söylemek kolaycılık olur. Tarafsız kalmaya çalışarak, görebildiği, araştırabildiği ve hayal edebildiği şekilde o dönemin içinde yol alıyor.Ne yazık ki Kesik’in 1915’e yaklaşımı, analizci bir bakıştan uzak, toptancı ve şaşırtıcı derecede yüzeysel. Üzerinde 100 yıllık bir tortu bulunan Ermeni tehcirindeki cesur tutumundan dolayı Fatih Akın’ın bu ‘kusur’u nispeten hoşgörülebilir. Fakat Kesik’te insanı şaşırtan daha büyük bir sorun var. Açılışta perdeye yansıyan “Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı’na girdiği için güç kaybetmiş ve bütün azınlıklar düşman addedilmiştir.” cümlesi, filmin Ermeni tehcirine yaklaşımının toptancı ve çözümlemeden uzak olacağını haber veriyor. Şaşırtıcı olan ise tıpkı tarihselci yaklaşımı gibi filmin sinema dilinin ve anlatım tekniğinin de şablonlara ve belli başlı bazı formüllere yaslanması.Netameli meselesine hızlı bir giriş yapan Kesik, aynı hızla dağılıyor. Bu dağınıklıkta senaryonun payı büyük. Fatih Akın’ın hiçbir filminde Kesik’in ilk yarısındaki kadar kötü diyalog ve mizansen bulamazsınız. 1915 konusunda dengelere ve hassasiyetlere yoğunlaştığı görülen yönetmen, ilk bölümde karakter gelişimi, sinema dramaturjisi, diyalog ve mizansen kurma konusunda ciddi sorunlar yaşıyor. Bazı sahneler perdede çiğ duruyor.Filmde birçok etnik grup var; Türk, Kürt, Arap, Kübalı, Amerikalı, Kızılderili ve hatta Alman... Dolayısıyla çok dilli bir film Kesik. Ancak herkesin kendi dilinde konuştuğu filmde bütün Ermeniler İngilizce konuşuyor (Polanski’nin Piyanist’ini hatırayalım). Etnik olarak baktığınızda ise Kesik’te her milletin iyisi-kötüsü varken Kürtlere ‘eşkıya’lıktan başka bir rol düşmüyor. Filmin Schindler’i ise ‘sabun üreticisi’ bir Arap! Amerikan yerlilerinin, Yahudilerin ve Ermenilerin yaşadıklarını analojik bir yaklaşımla aynı torbaya doldurup ‘eşitleme’ çabası da filmin toptancı yaklaşımına dair bir başka örnek.Kesik, 100. yılını kutladığımız sinemamızla yaşıt olan Ermeni tehcirine dair ilk film olması ve bu ağır sorumluluğu cesaretle omuzlaması ile takdiri hak ediyor. Çıkış noktası olarak kullandığı 1915 Olayları’na dair çözümleyici olmaktan uzak söylemlerini ise yetkin bir sinema diliyle destekleyemiyor. Epik/tarihi drama türü, yol filmleri ve westernin şablonlarına sığınan film, bu referanslar ile hikâyesi ve karakteri arasında bağdaştırıcı bir anlatım dili oluşturmakta ciddi sorunlar yaşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder