28 Kasım 2014 Cuma

Ben tek, siz hepiniz

Matrix serisinde Keanu Reeves’in dublörü olan Chad Stahelski’nin ilk kez kamera arkasına geçtiği John Wick, her yanına western kokusu sinmiş, şiddet yüklü bir intikam filmi. Biçimci ve estetik kaygıların öne çıktığı film, Matrix serisinden bu yana dişe dokunur bir yapımda göremediğimiz Reeves’in kariyerine ivme kazandırabilir.Kimsenin sinema sevgisini teraziye vurup tartmak haddimiz değil. Fakat western sevmeyenin sinema sevgisinden şüphe edebiliriz, etmeliyiz de! Çünkü hangi türü kazısanız altından westernin kalıntıları çıkar. Başka bir deyişle, her türde westerne giden bir yol vardır. Hatta -eski- mahalle çocukları arasındaki futbol maçlarında ya da kavgalarda söylenen “Ben tek, siz hepiniz” sözünün izini bile western filmlerinde sürebiliriz. Neyse ki John Wick var, o kadar uzaklara gitmemize gerek yok. John Wick, her yanına western kokusu sinmiş, şiddet yüklü bir intikam filmi. Bir zamanların namlı tetikçisi John Wick (Keanu Reeves), sevdiği kadın için yeraltı dünyasından ayrılır ve eşiyle birlikte mutlu bir hayat sürer. Ancak yıllar sonra eşinin ölümüyle dünyası başına yıkılır. Hayatta bir amacı kalmamıştır. Eşinin, ölmeden önce ona aldığı yavru köpek Daisy ile depresyondan çıkar. Fakat geçmiş John Wick’in yakasını bırakmaz. Bir zamanlar emrinde çalıştığı mafya babası Viggo Tarasov’un (Michael Nyqvist) oğlu Iosef ve arkadaşları bir gece onun evine gelir, 1969 model efsane Mustang’ini çalar ve Daisy’yi öldürürler. ‘Yeni yetme’ Iosef (Alfie Allen), uyuyan devi uyandırdığının farkında değildir. Babası Viggo, John Wick’i arayıp durumu düzeltmeye çalışır ama nafile. John Wick, yeminini bozmuştur bir kere… DUBLÖRLÜKTEN YÖNETMENLİĞE John Wick, tıpkı ana karakterinin sahalara dönmesi gibi, başroldeki Keanu Reeves’in de dönüş filmi. Matrix Üçlemesi’nden sonra dişe dokunur bir yapımda göremediğimiz oyuncunun kariyerinde John Wick yeni bir aşama olabilir. Tabii ki bunu zaman gösterecek. Ana karakter ile Reeves’in kariyerinin benzerliği tesadüf değil. Filmin yönetmeni, ilk kez kamera arkasına geçen ünlü bir dublör, Chad Stahelski. Şimdilerde filmlerdeki dublörlerin koordinatörlüğünü yapan Stahelski, Matrix serisinde Keanu Reeves’in dublörüydü. Brandon Lee’nin hayatını kaybettiği The Crow filminde çıkış yapan Stahelski, Matrix serisi ile parlamıştı. Belki bir vefa duygusuyla bu kez Stahelski, Reeves’i hayata döndürüyor. John Wick, biçimci kaygıların öne çıktığı stilize bir aksiyon filmi. Şu sıralar ülke gündeminden bunalan ve ‘kafa dağıtmak’ isteyenler için iyi bir fırsat. Tabii ki, bunun için sinemada şiddet ile aranızın makul seviyede iyi olması gerekiyor. Aksi halde metrekareye düşen ölü sayısı ortalamanın biraz üzerinde! Yönetmen Stahelski, incelikli tercihlerle filmini basit bir intikam hikâyesi olmaktan çıkarıyor. Müzik, set, dekor ve kostüm tasarımındaki estetik kaygıların yanı sıra görsel anlamda yeraltı dünyasının tetikçileri için de ayrı bir ‘dünya’ çizerek farklı bir yol izliyor. Tıpkı Lewis Carroll’un Alice’i gibi, John Wick de tuhaf bir otelin bodrumundan paralel bir evrene geçiyor. Kendine has kuralları olan (otel içinde öldürmek yasak, söz verdiğinde yerine getirmezsen cezası ölüm vs.) bir dünyanın içine dalıyoruz John Wick’le birlikte. John Wick’in bir köpek ve araba yüzünden bütün mafyayı ‘temizlemesi’nin ardında eski günlere dönmenin kızgınlığı var. “Bir köpek ve araba değil mi? Neden bu kadar abartıyorsun?” sorusuna, “O beni hayata bağlıyordu.” cevabını veriyor Wick. Evet, bazen küçük bir detay hayata bağlar; yine hiç beklenmedik bir olay geçmişin külünü alevlendirebilir. Filmin western ile göbek bağını en iyi kuran film ise şimdilerde usta bir yönetmen olan Clint Eastwood’un oynadığı 1968 yapımı Onları Yükseğe As. Ve tabii ki Sam Peckinpah filmleri! Oyunculuklar bahsinde, Keanu Reeves’in rolüne iyi hazırlandığı her halinden belli. Orijinal Ejderha Dövmeli Kız’dan tanıdığımız İsveçli Michael Nyqvist ile Game of Thrones dizisinde parlayan, şarkıcı Lilly Allen’ın kardeşi Alfie Allen baba-oğul Rus mafyasında filmin oyunculuk değerini artırıyor. John Wick; estetik kaygıları, biçimci yaklaşımı, orijinal atmosfer tasarımı, müzikleri ve ana karakteri ile başrol oyuncusunun birbirine paralel öyküsü sayesinde ‘kafa dağıtmak’ isteyen seyirciyi salondan boş göndermeyecek bir yapım. Ancak filmin şiddet dozu, tür meraklısı seyirci için makul olsa da alışkın olmayan bünyelere fazla gelebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder