5 Eylül 2014 Cuma

‘Bizi dinleyenlerin’ istihbarat savaşı

Casusluk romanlarının ünlü İngiliz yazarı John Le Carré’nin aynı adlı eserinden uyarlanan ‘İnsan Avı’, 11 Eylül saldırıları sonrası farklı arayışlara giren istihbarat dünyasının değişmeyen yüzünü gösteriyor. Türün meraklılarını tam anlamıyla tatmin etmese de salondan eli boş göndermeyen film, atmosfer çalışması, mekân kullanımı, dozunda gerilimi ve diyaloglarıyla izlenmeyi hak ediyor.Gösterim tarihi birkaç kez ertelenen ‘İnsan Avı / A Most Wanted Man’, Türkiye’de sinemalara uğramak için daha iyi bir zaman bulamazdı. Karakterleri arasında Almanya’da yaşayan bir Türk ailenin de yer aldığı, Çeçen bir şüpheli ile onun peşindeki Alman ve Amerikalı istihbarat görevlilerinin ayak oyunlarını konu alan film, Der Spiegel’in arka arkaya haberleştirdiği dinleme skandalları gündemdeyken gösterime giriyor. ‘Skandal’ diyoruz ama nedense ‘Yeni Türkiye’nin dinleme konusunda bir hayli hassas olan yöneticileri -son 9 aydır ‘bizi dinlemişler’ diye belgesiz, delilsiz bir algı operasyonuyla toplumun bir kesimini hedef tahtasına oturtanlar-, nedense önce Almanya, ardından da ABD ve İngiltere’nin 2005’ten bu yana ‘her sözümüzü’ dinlemesini ‘doğal’ olarak değerlendirdi. Hatırlayalım, ‘Yeni Türkiye’nin ilk cumhurbaşkanı, Der Spiegel’in haberleri üzerine “İstihbaratı güçlü olan ülkeler diğerlerini dinler.” yorumunda bulunarak uluslararası diplomasi ve espiyonaj tarihine hoşgörü dolu naif bir katkı yapmıştı. Bizim için küçük, ama espiyonaj tarihi için büyük olan bu katkıyı test etmeyi yahut küçümsemeyi düşünenler varsa ‘İnsan Avı’ iyi bir fırsat.Casusluk romanlarının ünlü İngiliz yazarı John Le Carré’nin aynı adlı eserinden uyarlanan ‘İnsan Avı’, 11 Eylül saldırıları sonrası farklı arayışlara giren istihbarat dünyasının değişmeyen yüzünü gösteriyor. Rusya’da işkence görmüş Çeçen asıllı Rus vatandaşı Issa Karpov, Almanya’nın Hamburg şehrine giriş yaptığında takibe alınır. Burada ‘tanrı misafiri’ olarak bir Türk ailenin yanında kalan Karpov, onlar aracılığıyla Alman avukat Annabel’den Almanya’ya iltica etmek için yardım ister. Issa, Kızıl Ordu’nun subaylarından olan babasının bir Alman bankasında saklı olan parası üzerinde hak iddia edince banka müdürü Tommy Brue devreye girer. Issa’yı takip eden Alman anti-terör ekibinin başındaki istihbaratçı Günther Bachmann ise bu paranın, teröristlere aktarılan uluslararası kara para trafiğinin bir parçası olma ihtimali üzerinde durmakta ve ‘büyük balığı’ yakalamak için olanları kontrollü bir biçimde izlemeyi düşünmektedir. Ancak Alman istihbarat birimleri ve güvenlik güçleri arasındaki mücadeleye ‘haklı olarak’ ABD’nin de müdahil olmasıyla birçok insanın hayatını etkileyecek bir istihbarat savaşı başlar.SON KEZ PHILIP SEYMOUR HOFFMANSoğuk Savaş dönemindeki çetin istihbarat savaşlarına dair romanlarıyla bu alanda ustalaşan yazar John Le Carré, 2008’de yayımlanan ‘A Most Wanted Man’ ile bir nevi kendini de ‘güncellemiş’ oldu. İngiliz hariciyesinde ve MI6 istihbarat servisinde çalışan Le Carré, 60’lardaki ‘saha’ tecrübelerini romanlarına başarıyla yansıtırken 2001 sonrası istihbarat dünyasının değişimlerini de yakalamayı başarmıştı. Türkçeye 2011’de ‘Aranan Adam’ (Altın Kitaplar) ismiyle çevrilen kitapta yazar, teknoloji gelişse, yazılımlar her yanı sarsa da istihbaratın temel mantığının ve bu alandaki ‘ayak oyunları’nın değişmediğini anlatıyor. Belki kuşak farklılığından, belki de saha ‘sezgileri’ zayıfladığından, Le Carré’nin Soğuk Savaş döneminde geçen ‘Utanç Duvarında Casusluk / The Spy Who Came in from the Cold’ (1963) ya da Köstebek / Tinker, Tailor, Soldier, Spy’ (1974) romanlarındaki ustalık ‘Aranan Adam’da yok. Aynı şekilde, ‘Utanç Duvarında Casusluk’ (1965) filminin ve ‘Köstebek’ serisinin televizyon (1979) ve sinema uyarlamasındaki (2011) başarıyı ‘İnsan Avı’nda da göremiyoruz‘İnsan Avı’, türün meraklılarını tam anlamıyla tatmin etmese de salondan eli boş göndermiyor. İstihbarat dünyasının tekinsizliğini veren atmosfer çalışması, mekân kullanımı, dozunda gerilimi ve diyaloglarıyla takdiri hak ediyor. Fakat tek başına bir karakterin öne çıkmadığı ve yan karakterlerin çok önemli olduğu hikâyesinde karakterlerini geliştirmeyerek senaryo zafiyetine uğruyor. Bu açığı kapatan tek oyuncu ise geçtiğimiz şubat ayında hayatını kaybeden Philip Seymour Hoffman. ‘İnsan Avı’, Hoffman’ın ne kadar usta bir oyuncu olduğunu görmek için bir fırsat daha sunuyor. Özellikle, Alman aksanıyla konuştuğu İngilizcesi, kendini Amerikalılıktan soyutlaması ve finaldeki ‘kaybeden adam’ performansı görülmeye değer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder