4 Şubat 2014 Salı

İstanbul’daki heykellerin sırları açığa çıkıyor

1850’den günümüze İstanbul sınırlarında, kamusal mekândaki tüm sanat eserlerinin hikâyesinin kaydını tutan Ferda Çağlayan; bu kapsamlı envanter çalışmasını yakında ‘İstanbul’un Heykelleri ve Duvar Resimleri’ başlığı altında dev bir kitapla görücüye çıkaracak.Yıllar önce, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Resim Bölümü’nde okumak için Sivas’ın Zara ilçesinden çıkıp İstanbul’a gelen 1964 doğumlu Ferda Çağlayan; henüz birinci sınıftayken hocası Hadi Bey’den Akdeniz Heykeli’nin hikâyesini dinler. Hadi Bey, İlhan Koman’ın heykelini öyle güzel anlatır ki kasabadan gelen ve büstten başka heykel bilmeyen Çağlayan yerinde duramaz. Birkaç gün sonra kendini Zincirlikuyu’da Akdeniz Heykeli’nin başında bulur. Heykelin çevresinde epey zaman geçiren ve onu gerçekten çok seven Çağlayan için kıvılcım o gün çakar. Artık ne zaman sokağa çıksa gözü heykel arar. Gözlemleri araştırmaya dönüştüğünde bir yandan öğretmenliğe devam ederken bir yandan da İstanbul’daki heykellerin geçmişini anlatan yazılar kaleme almaya çalışır Çağlayan. O sırada fark eder ki sokaktaki heykellere sahip çıkan bir kişi bile yok; her şey tamamen kaderine terk edilmiş... Derken elinden geldiğince, olduğu kadarıyla bir envanter çıkarmaya karar verir. En azından kimi belge ve bilgilere ulaşabileceğini düşünür. İşe belediyelere başvurarak başlar; yardım talep eder, en basitinden nerede ne var diye… Ama hiçbir belediyede bırakın envanteri, en ufak bir bilgi kırıntısına bile rastlamaz. Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yoktur. En azından Taksim Anıtı ya da İstanbul’un ilk heykeli Sarayburnu Atatürk Heykeli gibi önemli yapıtlarla ilgili birtakım sözleşmeler, planlar, hesaplar bulabileceğini sanır ama gerçekten hiçbir şey yoktur. Çok şaşırır ve bu işe daha bir merakla sarılır. Çok sonra, efemera satan bir antikacıda Taksim Anıtı’nın orijinal metninin 6 bin liraya satıldığını görecektir.‘HEYKELLERE HEYKELTIRAŞLAR BİLE SAHİP ÇIKMIYOR’“Kimse önemsememiş ve her şey talan edilmişti. Gerçekten de artık birisi bir şey yapmalı, sahip çıkmalı, en azından var olanları kaydetmeli.” diyen Çağlayan, ‘neleri yitiriyoruz?’ sorusunun cevabını arıyor evet ama aslında niyeti, sanat eserlerini kaderlerine terk etmemek, duyarlılık geliştirmek, hatta sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmek… Çünkü Çağlayan’a göre Plastik Sanatlar Derneği ve Heykeltıraşlar Derneği gibi kurumlar maalesef hiçbir şey yapmıyor. Zaman zaman bu derneklerle de iletişime geçen fakat hiçbir destek alamayan Çağlayan, bu işte tamamen yalnız olduğunu ve büyük bir inatla yola devam etmesi gerektiğini anlıyor ve öyle de yapıyor. Yine de “Gerçi” diyor, “belediyeler heykelleri yaptırıyor sonra da sahip çıkmıyor diye yakınıyoruz. Ama çoğu zaman heykelin sahibi heykeltıraşlar da sahip çıkmıyor onlara; imzalarını bile atmıyorlar. Ya asistanlarına yaptırdıkları için ya da heykeli sipariş üzerine ve benimsemeden yaptıklarından… Yani aslında heykeltıraşlar bile yeterince ilkeli davranmıyor bu konuda. Tabii onlar da hayatta kalma mücadelesi veriyor sonuçta. Ama ödün vermenin de bir sınırı olmalı. Aslında belediye tek bir kişiyi bile heykellerin bakımıyla görevlendirse sorunların bir kısmı çözülecek ama…” Sadece bir kısmı elbette. Çünkü İstanbul’da tablo hiç de iç açıcı değil. Hatta yürek kaldırmayacak cinsten. Çağlayan’ın neredeyse 20 yılını verdiği araştırması; İstanbul’da sanat adına kamusal alanda neler olup bitmişse ve olup bitmeye devam ediyorsa hepsini belgesiyle, bilgisiyle, fotoğrafı ve hikâyesiyle bir bir seriyor önümüze. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan önümüzdeki günlerde çıkacak 500 sayfalık büyük boy kitapta; 1850’den günümüze İstanbul sınırları içinde kamusal mekânda ne olup bitmişse, hepsi yer alıyor. Osmanlı, bilhassa Abdülaziz dönemindeki anıtlardan Cumhuriyet tarihinin ilk figüratif heykellerine, belediyelerin açtığı yarışmalardan yine belediyelerin yerlerinden ettiği heykellere kadar. Bilmediğimiz o kadar çok hikâye, o kadar çok ayrıntı var ki... Hepsi ‘İstan-bul’un Heykelleri ve Duvar Resimleri’ isimli kitapta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder