8 Şubat 2014 Cumartesi

Gölpınarlı kitaplığı canlanıyor

Uzun süren bir unutuştan sonra Abdülbaki Gölpınarlı’nın eserleri yeniden yayımlanıyor. Ahmet Güner Sayar’ın kaleme aldığı biyografi ile bir kez daha ilgi alanımıza giren Gölpınarlı’nın divan ve halk edebiyatının ustalarını anlattığı kitapları, Kapı Yayınları tarafından cep boyutunda yeni bir tasarımla yayımlandı.Divan şiirine ilgi duymanın, yeni bir bakışla yorumlamanın nasıl bir kazanç olduğunu, gelenekten beslenen edebiyatın bugünkü izdüşümünü, tasavvuf tarihini, edebiyatını merak edenler kuşkusuz onun adını duymuş, muhtemelen eserlerinden birkaçını merak edip hiç değilse karıştırmıştır. Ben onunla sonradan işime yarayacak “100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar” kitabıyla tanışmıştım. Malum bu tür ‘ansiklopedik’ kitaplar bizde hem azdır hem de basit bir rehber niteliğinde hazırlanmış olup genellikle yetersiz kalır. Bu kitap vesilesiyle diğer eserlerini ve hayatını merak ettiğimde karşıma çıkan, babadan Mevlevi ancak tasavvufu bir yaşam biçimi olarak benimsemekten ziyade düşünsel anlamda araştıran, kimilerine göre aksi ve huysuz, kimilerine göre de yeniliklerin peşinde koşan ‘artist ruhlu’ bir ihtiyardı. Onu döneminde tartışmaların odağında tutan “Divan Edebiyatı Beyanındadır” adlı kitabı, divan edebiyatının İran edebiyatının kötü bir taklidi olduğunu söylüyordu. Bugünlerde Kapı Yayınları’nın isabetli bir tercihle ‘cep kitapları’ formatında hazırladığı ‘Abdülbaki Gölpınarlı Kitaplığı’ serisinde yazarın çalışmalarını anlatırken bu tartışmaya da değinilmiş; ona göre divan edebiyatı toplumun sorunlarıyla ilgilenmiyor, insanları uyuşukluk ve tembelliğe iterek hayalcilik ve kadere boyun eğmeye özendiriyordu. Sonradan divan şiirine daha yumuşak bir tutumla yaklaşarak Fuzuli Divanı (1948), Nedim Divanı’nı (1958) yayına hazırlamış. Hakkında yazılanlardan anlaşılan o ki öğrenmeye, araştırmaya, yeniyi kavramaya düşkün olan Gölpınarlı, kendini keşfetmekten de hoşlanıyor: “Çalmadığım kapı kalmadı. Önce Bektaşi oldum, başka başka kapıları çaldım; icazetler, hilafeler bile aldım. Hatta dinsiz bile oldum bir ara ama bunları iyi ki yapmışım, yoksa bugünkü halime gelemezdim.” diyor. Peki o gerçekte kimdi ve üzerinde çalıştığı o yoğun içerikli eserleri nasıl hazırlıyordu? Hakikaten merak ettiğim bu sorunun cevabı Ahmet Güner Sayar’ın yayına hazırladığı (Ötüken Neşriyat) ‘Abdülbaki Gölpınarlı’ biyografisinde. Kitap, Gölpınarlı’nın özel hayatına ve mizacına ilişkin ilginç tespit, gözlem ve fotoğrafları içeriyor. Sadece Gölpınarlı’yı değil, bir dönemi anlatıyor. A. Güner Sayar, 1967 yılında Beyazıt Sahaflar Çarşısı’ndan çıkan beyaz sakallı, saçları omuzlarına dökülmüş yaşlı adamın Gölpınarlı olduğunu öğrenir öğrenmez yanına koşup kendini tanıttıktan sonra, “Efendim dedem; sizin için Baki Bey bir aynadır, ancak tozlu bir ayna. Silmek gerek demiş” deyince, “Sen bana gel” cevabını almış. Doğrusu ‘ona gidebilenlerden’ biri olmayı isterdim. Anlatılardan ve biyografisinden onun sadece sıradan bir bilim insanı olmadığı belli çünkü. Evinde tercüme yaparken misafirleriyle sohbet edebilen, kütüphanede bir elyazması üzerinde çalışırken etrafına laf yetiştiren, yoğun günlük hayatının içinde disiplinden kopmayan, tespitleri, dikenli kelimeleriyle, eğlenceli hikâyeleriyle etrafındakileri epey kızdırabilen bu sıra dışı ‘huysuzu’ tanımak isterdim çünkü. Vaktiyle uzun Boğaz yürüyüşleri sırasında, eski bir dostun sevdiği divan şairlerinden bahsedişini, hatırında kalan gazelleri sayıklar gibi mırıldanışını hatırlıyorum da, yıllar sonra divan edebiyatının çarpıcı örneklerini çantamıza, cebimize atıp birbirimize okuyabileceğimiz aklıma gelmezdi doğrusu. Kapı Yayınları’nın, bugün divan edebiyatını, Alevi-Bektaşi edebiyatını biraz eskimiş, ağdalı hatta lüzumsuz bulan yeni kuşağın bile ilgi duyabileceği nitelikte cep kitapları hazırlaması ve bu çalışmaların Gölpınarlı’ya ait olması beni heyecanlandırdı. Şeyh Galip’in, Hafız’ın, Nail-i Kadim’in, Kaygusuz Abdal’ın, Pir Sultan Abdal’ın hayat hikâyelerini, yaşadıkları olayların şiirlerine yansımalarını günümüz Türkçesine aktarmak, devrin önemli hadiselerini; gazelleri, kasideleri, derli toplu, pratik ve şık bir sunumla okura ulaştırmış olmak umarım hakiki karşılığını bulur. Kitaplarının çoğu hâlâ ilk olma özelliğini koruyan kıymetli bilim insanının, bu vesileyle ‘hayata dönmesi’, sadece divan edebiyatı meraklıları değil, onun diğer çalışmalarını merak edenler için de iyi haber. Gölpınarlı’nın Mevlevilik, Melamilik, Alevilik, Halk Edebiyatı, Mezhepler ve Tarikatlar başlıkları altındaki eserlerinin yakın gelecekte tekrar gün ışığına çıkma ihtimali bile bu coğrafyanın kültür ve din tarihine ilgi duyanları sevindirecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder