13 Şubat 2014 Perşembe

Dedektif gibi çalışıp Edirne Sarayı’nın çinilerini belgeledi

Gülbin Ünver Mesara başkanlığında çalışmalarına devam eden Süheyl Ünver Sanat Atölyesi’nin sanatçıları, yarın Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde bir buçuk yıllık çalışmalarını sergileyecek. Fakat serginin gizli bir kahramanı var. 1878’deki Rus istilasından sonra çil yavrusu gibi tüm dünyaya dağılan Edirne Sarayı’nın çinilerinin peşine düşen Azade Akar, yirmi küsur yıldır dedektif gibi çalışarak bu çinileri belgeliyor.Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver Sanat Atölyesi’nin sanatçıları, bir buçuk yıllık çini, kalemişi, Edirnekâri dallarına ait minyatürlü ve tezyini çalışmalarını yarın Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde açılacak “Edirne’de Osmanlı Kültüründen Dekoratif Örnekler” sergisinde sergileyecek. 28 Şubat’a kadar açık kalacak sergide Edirne’deki Selimiye, Üç Şerefeli ve Muradiye camileri, Sultan II. Beyazıd Camii ve Külliyesi ile Eski Cami’nin süslemeleri ve bunlara ait minyatürler yer alacak.Ayrıca Edirne’ye ait sivil mimari örnekleri, Edirne’ye özgü süsleme üslubu Edirnekâri ve Edirne mezar taşlarına ait zengin desen çalışmaları da sergilenecek eserler arasında. Bu vesileyle, şehre kültürel anlamda büyük hizmetleri bulunan Prof. Dr. Süheyl Ünver de vefatının 28. yılında yâd edilecek. Buraya kadar kurduğumuz bütün cümlelerden anlayacağınız gibi yeni bir geleneksel sanatlar sergisiyle karşı karşıyayız. Oysa Edirne Valiliği’nin katkılarıyla hazırlanan serginin, 1878’deki Rus istilasında yanan ve günümüze çok küçük bir bölümü kalan Osmanlı Devleti’nin en önemli ikinci sarayı, Edirne Sarayı’nı ilgilendiren bir öyküsü var. Tunca Nehri’nin batısına geniş bir araziye inşa edilen ve Fatih Sultan Mehmet devrinde tamamlanan Edirne Sarayı, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim devrinde çinilerle süsleniyor. Fakat bu çinilerin büyük bir kısmı yangından sonra çil yavrusu gibi dünyanın her yerine dağılıyor. Saray yanmıştır ama harem, mutfak ve hamamdakiler başta olmak üzere çinilerin kimi sağlam kimi perişan, çoğu kırık dökük halde kalmıştır. O yıllarda önce İngiliz sefiri, Sultan II. Abdülhamid’den yeni kurulan Victoria Müzesi için bu çinilerden hatıra almak için izin ister, sonra Almanlardan isteyenler olur. Memleketinin selameti için endişelenen ve bu nedenle herkesle iyi geçinme derdinde olan Sultan’dan izin çıkınca toplamda koca koca 105 sandık çinilerle doldurularak Avrupa’nın yolunu tutar. Fakat çiniler ne müzeye verilir, ne de kraliçeye hediye edilir. Avrupa’da başlayan oryantalizm modasının etkisiyle 1881’de piyasada müthiş bir çini pazarı oluşur ve türeyen antikacılar yüzünden yurtdışına kaçırılmaya başlayan çiniler de elden ele satılır. Bugün dünyaca ünlü British Museum, Victoria ve Albert ile Louvre gibi müzeler çini koleksiyonlarını, daha sonra şahsi koleksiyonlardan satın alarak oluşturur. Edirne Sarayı’nın çinilerini bulmak üzere 20 küsur yıldır Avrupa’dan Amerika’ya gitmediği ülke, Louvre’dan Victoria Albert’e, Lizbon’daki Gülbenkyan Müzesi’nden Rusya’daki Hermitage’a kadar gezmediği müze, girmediği depo kalmayan, Süheyl Ünver’in 25 yıl asistanlığını yapan ve hocasıyla yaptığı gezilerden 25 defter biriktiren Azade Akar, bu hikâyenin, dolayısıyla yarın açılacak serginin başkahramanı. Çünkü sergide, atölye sanatçıları, artık mevcut olmayan Edirne Sarayı’nın çinilerini Akar’ın yapboz parçaları gibi oradan buradan toplayıp bir araya getirdiği arşivi sayesinde orijinaline yakın canlandırdılar. Akar, “Ta Kanada’da buldum bazı çinileri. Bir kısmına Eyüp Sultan’da rast geldim. Arkadaşlarımız o çinileri yeniden çalıştı. Şimdilik16. yüzyıl çinilerine sergide yer verdik.” diyor.1960 ve 1970’li yıllarda Tercüman gazetesinde sanat yazıları yazan ve artık Frankfurt’ta yaşayan Akar, sergi için hazırlanan “Edirne Osmanlı Kültüründen Dekoratif Örnekler ve Edirne Sarayı İznik Çinileri” adlı kitapta çinilerin eski ve yeni hallerini yan yana koyarak karşılaştırıyor ve bulunma hikâyelerini anlatıyor. Eserler arasında ayrıca Şermin Ciddi’nin hazırladığı Edirne Sarayı’nın ilk hali ve yangın anının minyatürü dikkat çekici.‘Rusya’daki çinili ocağı çok zor fotoğrafladım’Azade Akar: “En önemlisi de Rusya’daki ocağın resimlerini getirdik buraya. 17. yüzyılda Osmanlı sarayında dört metre boyunda ocaklar var. Ruslar 1829’daki ilk işgalde Edirne Sarayı’nda üç ay kalıyor, giderken çinilerle süslenmiş bu ocakları söküp götürüyorlar. Ocaklardan biri Rusya’daki Hermitage Müzesi’nde teşhirde. Yalnız Ruslar ne fotoğraf çektiriyor, ne de detaylı bir şekilde müzeyi gezmeye izin veriyorlar. 2004 yılında yanıma Rusya’dan bir sanat tarihçisi alarak müzedeki o ocakları fotoğraflamayı başardım ama az kalsın çektiklerime el koyacaklardı. Sanatçı arkadaşlarımız bir buçuk metre boyunda ocağın minyatürünü de yaptılar. ”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder