27 Aralık 2013 Cuma

Roninlerin onur savaşı

Japonların ünlü efsanelerinden ‘47 Ronin’, Holly-wood’un bakış açısıyla vizyonda. İlk uzun metraj filminde Carl Rinsch, iyi bir oyuncu kadrosuyla çalışırken, Keanu Reeves’in başrolde olduğu filmde ‘Son Samuray’dan esintiler hissediliyor. Carter, Yedi Samuray gibi filmlerden alınmış gibi duran sahneleri ise insanı soğutmaya yetiyor.Japonların ünlü efsanelerinden ‘47 Ronin’, Hollywood’un bakış açısıyla bugünden itibaren vizyona giriyor. Roninlerin hikâyesi, sinemanın ilk yıllarından bu yana anlatılagelmiş. Onuruna düşkün olan Japonların hâlâ tedavülde olan bir efsanesinden söz ediyoruz. İlk uzun metraj filminde Carl Rinsch, iyi bir oyuncu kadrosuyla çalışıyor. Matrix’ten bu yana kayıplarda olan Keanu Reeves’in başrolde olduğu filmde Japon oyuncular ağırlıkta.Filmin ve dolayısıyla 47 Ronin efsanesinin hikâyesi şöyle: Bir büyücü marifetiyle efendileri ölüm cezasına çarptırılan samuraylar, intikam için yemin ederler. Ancak efendileri ölen ve başsız kalan samuraylar, artık Ronin olarak adlandırılmaktadır. Bizdeki karşılığı ‘eşkıya’. Japonya’nın kralı konumundaki shogun onları sürgün edince, artık liderleri olmayan 47 Ronin intikamlarını almak için plan yapar. Evlerinden sürgün edilmiş ve ülkenin dört bir yanına dağılmış Roninler, olağanüstü tehlikelere karşı savaşırken bir zamanlar aralarına kabul etmedikleri melez Kai’nin yardımına ihtiyaç duyarlar. Bu dışlanmış kişi, en güçlü silahları haline gelerek sayıları az kalmış asilere ölümsüzlüğe ulaşmaları için ilham veren kahramana dönüşecektir. Hollywood sinemacıları, ‘47 Ronin’ efsanesini yeniden uyarlarken öykünün albenisini az bulmuş olacaklar ki, hikâyeye fantastik unsurları boca etmişler. Tam anlamıyla ‘boca’ edilen fantastizm, filmi güçlendirmek yerine adeta karışık ve lezzetsiz bir çorbaya çeviriyor. Bu yönüyle geçtiğimiz yıl gösterilen ve bir hayal kırıklığı olmasının yanı sıra yapımcısı Walt Disney’i zarara uğratan ‘John Carter’ filmini hatırlatıyor. Fantastik unsurların öyküyle asli bir bağı olmadığı o kadar açık ki, bütün o canavar, büyücünün içine girdiği şekiller yama gibi duruyor. Hatta canavarlı bölümlerin John Carter’ın bazı sahneleriyle benzerliği de ayrı bir konu.Aslında daha temeldeki sorun, onurlarına düşkün Japonların efsanesini ele alırken Hollywood mantığından kurtulamamak. Bu tür aksiyon-macera filmlerinin matematiğini hayli basit bir yaklaşımla ve hiç titizlenmeden olduğu gibi Japonya’ya uyarlamanın getirdiği sıkıntılar kendini hissettiriyor. Başrol oyuncusu dahil, karakterlerin hiçbirini derinleştirmek için bir gayret göze çarpmıyor. Hayli yüzeysel bir çizgide seyreden senaryonun bu tavrı, efsaneye ve onur meselesine yaklaşımında da böyle. Japonların onur meselesini, mitolojik ya da hamasi bir ‘olgu’ olarak değerlendirip onun sosyal zeminine ya da günlük hayattaki yansımasına hiç değinmiyor. Yani, belli bir ön kabulümüz olmasa, o Roninlerin neden kendini feda ettiğinin senaryoda ikna edici bir cevabı yok. Bu durumun bir sebebi de, izlediğimiz filmin bir bilgisayar oyunu gibi ‘programlanmış’ olması. Hollywood matematiğinin bile tam olarak işletilemeyişinin sebebi, senaryonun bilgisayar oyununun ‘level atlama’ mantığı ile olaylara yaklaşımında yatıyor. Ayrıca böylesine bir intikam hikâyesinde tek bir damla kanın gösterilmeyişi önemli bir tercih olsa da, anlatılan efsaneyi bir masala dönüştürüyor. Haliyle bu da inandırıcılığı önemli ölçüde zedeliyor. Filmin ilk sahnesinden itibaren rahatsız eden bir başka özellik ise Japon oyuncuların İngilizce konuşma telaşından dolayı rollerini ikinci plana atmaları. Halbuki bu filmde Oishi rolündeki Hiroyuki Sanada ile Lord Asano rolündeki Min Tanaka’yı 2002 yılında ‘Alacakaranlık Samurayı’ filminde hayranlıkla izlemiştik. Aynı şekilde, ‘Babil’ ve ‘İmkansızın Şarkısı’ filmlerinde çok başarılı olan Rinko Kikuchi, 47 Ronin’deki büyücü rolünde dikkat çekici olsa da sönük kalmaktan kurtulamıyor. Kısacası, Japon sinemasının kalburüstü oyuncularının performansları, ABD seyircisinin dillere destan ‘altyazı fobisi’ne kurban edilmiş! ‘Matrix’ serisinden bu yana dişe dokunur bir işle izleyemediğimiz Keanu Reeves, hemen hemen benzer bir rolde olabildiğince donuk bir performans sergiliyor. Sözün özü; Hollywood orijinal bir hikâyeyi daha uyarlayıp ‘kendince’ çekiyor ve belli kalıpların, matematiğin içine yerleştirerek bütün özgünlüğünü öldürüyor. Ana yapısında ‘Son Samuray’ filminin esintileri hissedilen ‘47 Ronin’in Mortal Kombat, John Carter, Yedi Samuray vb. filmlerden alınmış gibi duran sahneleri ise insanı soğutmaya yetiyor. Dolayısıyla üzerinde konuşulması gereken onur, sadakat, dürüstlük gibi meseleler bu ‘sakat’ yaklaşımlar sebebiyle berhava oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder