20 Aralık 2013 Cuma

ALLAH'IM NE ÇOK ACI VAR

Boşnak yönetmen Danis Tanovic’in yönettiği ‘Bir Hurdacının Hayatı’, 2013’ün payına düşen sahiciliklerden biri. Tanovic’in, okuduğu bir gazete haberi üzerine çektiği film, geçimini hurdacılıkla kazanan Nazif Mujic’in gerçek hayat hikâyesini anlatıyor.Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ‘Milyon Kere Ayten’ şiirinin mizah gündeminin başköşesine kurulduğu bugünlerde sinemadaki ‘Ayten sendromu’ndan bahsetmek de bize düşsün. Bu sendrom, sinemada şairin kastettiğinden farklı bir biçimde kendini gösterir. Sinema seyircilerinde genellikle yaz aylarında görülürse de sonbahar ve kış mevsiminde nüksettiği de vâkidir. Kısaca şöyle tarif edilebilir: Seyirci, art arda izlediği bazı filmlerde olaylar, mekânlar, karakterler, oyuncular ve yönetmenler değişse de hep aynı ‘kurgu’yu izliyormuş hissine kapılır. Başka bir deyişle macera, aksiyon, fantastik, bilim-kurgu ya da edebiyat uyarlaması fark etmez; onun payına düşen bellidir: Elde var Ayten! “Çevremde bu sendroma tutulan var mı, uzak durayım!” diye telaşa kapılmayın; herkesin başına en az bir kere gelmiştir. Hani, hakikati ararken, dürüstlük beklerken, kandırılmışlık hissiyle salondan ayrılırsınız da sonra gazetelerde, internet sitelerinde o filme dair yazılanları okuyunca gayri ihtiyari ‘İnsan gerçekten hayret ediyor’ dersiniz ya, işte öyle bir şey. Sinemada buna benzer pek çok ‘Ayten örneği’ bulunabilir. Şimdi, kalbinizi ferah tutun. Danis Tanovic’in yönettiği ‘Bir Hurdacının Hayatı’ bu örneklerden uzak, sahici bir yerde duruyor. Hatta şöyle diyebiliriz: ‘Bir Hurdacının Hayatı’, 2013’ün payına düşen sahiciliklerden biri. Boşnak yönetmen Danis Tanovic’in belgesel ile kurgu arasındaki çizgiyi iyice silikleştirdiği film, bir gazete haberinden yola çıkarak 17 bin dolar maliyetle çekilmiş. Düşük yapan bir kadının sigortası olmadığı için tedavi edilmediği haberini okuyan Tanovic, 8 kişilik ekibiyle birlikte soluğu Nazif Mujic’in evinde alır. Nazif ve ailesinin sadece yaşadıklarını yeniden ‘canlandırdığı’ filmde, yönetmen de her türlü kurgu ve kadraj hilelerinden imtina ederek kamerasını evin içinde gezdirir. Hurda demir toplayarak hayatını güç bela kazanan iki çocuk sahibi Nazif, bir gün eve geldiğinde üçüncü çocuğuna hamile olan karısı Senada’nın iyi olmadığını görür. Telaşla hastaneye yetişen Nazif, bebeğin anne karnında öldüğünü ve annenin hayatını da tehdit ettiğini öğrenir. Ancak sağlık sigortası olmadığı için hastaneden kendisine yüksek bir fatura çıkarılınca ameliyat olamadan geri dönülür. Nazif, karısını kurtarabilmek için daha fazla araba parçalamak ve demir toplamak zorundadır.AYTEN OLSA DAYANMAZ!‘Bir Hurdacının Hayatı’, trajik bir film değil; bir trajedinin filmi. İster kapitalizmin trajedisi deyin, ister insanlığın… Savaş sonrası Bosna’nın dramı olarak da okunabilir. Dolayısıyla ‘Bir Hurdacının Hayatı’nı izlerken, insanın zihinde bir taraftan da ‘Çocuklar’ filmi dönüp duruyor. Savaş sonrası Bosna’yı ve savaşın genç kuşak üzerindeki etkisini çarpıcı bir şekilde anlatan Aida Begic imzalı ‘Çocuklar’ filmini seyretmeden Tanovic’in peşinden gittiği bu hakikat arayışı seyirci nezdinde biraz eksik kalabilir. Danis Tanovic, basit bir ‘fakirlerin hayatı’ sömürüsü yaparak düzeni eleştirme yolunu seçmiyor. Daha doğrusu, filmini böyle bir hikâye olmaktan çıkarıp daha yukarıda bir yere yerleştiriyor. İzlerken, insanlığınızdan utanıyor ve Bergman’a hak veriyorsunuz: “Dünyayı ancak utanç kurtarabilir.” Nazif ve ailesinin yaşadıklarının sanayileşme yoluyla gelişmeye çalışan bir toplumdaki karşılığını ve sağlık sisteminin nasıl bir ‘ayrıcalık’ haline geldiğini net bir şekilde ortaya koyuyor yönetmen. İnsana daha ağır geleni ise izlediğimiz filmin, perdede gördüğümüz insanların hayatındaki acıları filtresiz ve çok büyük oranda müdahalesiz bir şekilde anlatıyor olması. İster istemez, adının baş harfleri ‘acz’ tutan şairin yazdığını tekrarlarken buluyoruz kendimizi: (Allah’ım) “Ne çok acı var.” Hayatının dökümü niteliğindeki ‘Yaşamak’ kitabına bu sözlerle başlıyordu Cahit Zarifoğlu. Zarifoğlu’nu okumuş olsaydı ihtimal Tanovic de filmini bu cümle ile açardı. Zira aynı duyguları dillendirerek isyan ediyor Tanovic. Nazif Mujic’in evinde hastalık ile mücadele, tıpkı Zarifoğlu’nun evinde olduğu gibi yürütülüyor: “Evimizde her türlü musibete ve hastalığa karşı tek bir doktor vardı: Dua ve aspirin.” Danis Tanovic’in bir başka isyanı ise Bosna Savaşı sonrası ülkenin ve Boşnakların çektiği yalnızlığa. Nazif Mujic ve ailesinin yaşadıklarından hareketle “Bütün o savaş, katliam, zulüm ve sıkıntılardan sonra şu yaşadıklarımıza bir bakın! Geldiğimiz nokta bu mu olmalıydı?” sorusunu yöneltiyor, öfkeyle. Yine Zarifoğlu’na dönersek, kısaca şöyle bir isyan bu: “Dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi?” Hasıl-ı kelam; birörnek sanallıklar içinde sahici bir ışıltı olarak parlayıp ‘yokluğumuzu’ bastıran bu filmi görmezseniz eksikliğini bile hissedemeden, ‘ne çok acı’ olduğunu daha az müdrik biri olarak yaşar gidersiniz. Ya da şöyle diyelim: “Elde var Ayten!” diye hayıflanmaktan bıktıysanız, ‘Bir Hurdacının Hayatı’ sizi bekliyor.[HAFTANIN FİLMİ] BİR HURDACININ HAYATI -EPIZODA U ZIVOTU BERACA ZELJEZAYÖNETMEN: DANIS TANOVICOYUNCULAR: NAZIF MUJIC, SENEDA ALIMANOVIC, SANDA MUJICHAFTANIN DİĞER FİLMLERİHayatımız ‘özürlü’İlk uzun metraj filmi Eylül ile festivallerden ödülle dönen Cemil Ağacıkoğlu, ikinci filminde duygusal bir öykü anlatıyor. Güven Kıraç’ın yıldızlaştığı filmde, hayatı boyunca birine bağımlı yaşamak zorunda olan Selim’in geleceği, annesi Neriman Hanım’ın en büyük endişesidir. Selim’in kardeşi Zafer evlenmeye karar verince evde başlayan düğün hazırlıkları ailedeki gündemi değiştirir. Düğün telâşı sırasında Selim, açılan kapıdan çıkar ve kaybolur. Gidişiyle çözülmeler başladığında, aileyi Selim’in bir arada tuttuğunun farkına varırlar.Köy Enstitüsü yılları...İdeolojik yönü bir yana, yeni kurulan bir ülkenin eğitim projesi olarak bile sinema için hayli malzeme içeren Köy Enstitüleri’nin kaderi, tek taraflı ve yüzeysel bakış açılarıyla perdeye yansımak olacak gibi. Tıpkı geçtiğimiz yılın filmi Bu Toprağın Çocukları’nda olduğu gibi Yarım Kalan Mucize de benzer yetersizliklerden mustarip. 2. Dünya Savaşı atmosferinde Nahide adlı bir genç kızın kaderi ilkokul öğretmeninin teşviki ve gayretleriyle değişir. Köyünden kaçıp Köy Enstitüsü’ne giden Nahide, Anadolu’daki yeni bir eğitim seferberliğinin parçası olacaktır.Dinozorlar arasında...‘Dinozorlarla Yürümek’, çocuklu aileler için haftanın eğlenceli ve bilgilendirici yapımı olarak dikkat çekiyor. Üç boyutlu animasyon filmde, izleyici dinozorların yaşadığı döneme gidiyor. Patchi, büyük kardeşi Juniper ve diğer kardeşleriyle birlikte aynı sürüde doğmuş ve bir arada büyümüştür. Bu dinozorların en çelimsizi Patchi, her seferinde limitlerini zorlamak zorundadır. Babalarının izinden ve mirasından devam etmeye karar veren iki kardeş, en yakın arkadaşlarını ve bir kuş olan Alex’i de yanlarına alarak Arctic North’a doğru yola çıkar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder