25 Aralık 2013 Çarşamba

‘Önemli olan, farklılıkları enerjiye çevirebilmek’

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ev sahipliğinde dün Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu.Bu yılki ödüllerin en çok konuşulan ismi Ahmet Kaya oldu. Müzik dalında büyük ödül, Kürtçe şarkı söylemek istediğini ifade edince karşılaştığı protestoların ardından Fransa’ya gitmek zorunda kalan ve orada hayatını kaybeden Ahmet Kaya’ya verildi. Sanatçının ödülünü eşi Gülten Kaya aldı. 1995’ten bu yana verilen ödüllere Kaya’nın dışında Prof. Dr. İskender Pala (edebiyat), Prof. Dr. Bekir Karlığa (belgesel), Prof. Dr. Fuat Sezgin (bilim ve teknoloji), Prof. Dr. Daron Acemoğlu (sosyal bilimler) ve Tarihi Kentler Birliği (Kültür ve Sanat Kurumu) layık görüldü. Törende bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçmişte hatalar yapıldığını fakat gerçekleştirilen reformlarla önemli mesafeler alındığını ifade etti. Sözü Ahmet Kaya’ya getiren Gül, “Bu şekilde doğrusu, kendisine yapılan haksızlıkların da en azından ailesi tarafından kendisi görmediyse bile hakkının verildiğini siz görüyorsunuz. Sözleriyle, türküleriyle, sazıyla aslında hangi fikirden olursa olsun, hangi ideolojiden olursa olsun herkesi yakalayan bir insandı. Anadolu’nun bütün sesini dillendiren bir insandı. O bakımdan kendisine de bu ödül verildi.” dedi. “Önemli olan, yürüdüğümüz yolda yeni yanlışları yapmamaktır.” diyen Gül, “Herkesin farklılığı olabilir. Bu ülke gerçekten çok zengin bir ülke. Her bakımdan çok zengin bir ülke. Önemli olan, bu tür farklılıkları bir birlik içerisinde toplayarak bunu enerjiye çevirebilmektir. Karşılıklı saygı ve sevgi içerisinde bu kültürle yapılmazsa başka neyle yapılacaktır?” diye sordu. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü; daha önceki yıllarda Ara Güler, Yıldız Kenter, Nuri Bilge Ceylan, Sezai Karakoç, Selim İleri gibi isimlere verilmişti.‘Ödülü almaktan bahtiyarım’Tören sonrası görüştüğümüz İskender Pala, duygularını şöyle ifade etti: “Divan edebiyatıyla ilgilenmeyi her zaman bir nimet kabul ettim ben. Çünkü atalarımızın kültürel, siyasal ve sosyal zenginliklerini taşıyan beyitler arasında dolaşırken mutlu olurum. Bir Fuzuli gazelini, bir Nef’î kasidesini, bir Galip musammatını okurken çağlar öncesinden kendinize dost edinirsiniz. Demem o ki, Divan şiiri sizi daha onunla muhatap olduğunuz anda ödüllendirir, zenginleştiğinizi, kemale erdiğinizi hissettirir. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü, hiç şüphesiz bu devletin adı üstünde en büyük ödüllerinden biridir ve bu ödülü almaktan dolayı bahtiyarım. Bir hikâye anlatayım: Yıllardan 1520. Kanuni Sultan Süleyman tahta çıkıyor. Yıllardan 1526. İstanbul’un Fatih semtinde bir çocuk doğuyor. Adını Abdülbaki koyuyorlar. Bu çocuk, Fatih’in kurduğu medreselerde okuyor, ilim tahsil ediyor, şiir öğreniyor ve asistanlığı zamanında bir kaside yazıyor. Yaşı henüz 25-26. Sümbül redifli bir şiir. Şiir o kadar seviliyor, o derece başarılı oluyor ki, İstanbul’un bütün entelektüel mahfillerinde bu şiirden bahsediliyor. Ve Kanuni bu şiiri yazan genci görmek istiyor, sarayına çağırıyor. Yazdıklarını okuyor, nazireler yazıyor. Derken Sultan, şu gökkubbede kendi adını taşıyan bir eser bırakmak isteyip de Mimar Sinan’a ‘Benim için bir külliye yapasın ağa mimarbaşı!’ dediğinde, Baki’yi de bina eminliğine tayin ediyor. Şantiye şefi yani. Kelimelerle dost olan adam, birdenbire rakamların dünyasına dalıyor ve Sinan Usta’nın taşı üst üste ve yan yana koyarken nasıl çıldırtıcı bir güzellik ortaya çıkardığına bakarak kelimelerini ve mısralarını yeniden istiflemeye, tıpkı büyük usta gibi onları yan yana ve alt alta dizerken yeni bir üslup kazandırmaya başlıyor. Öyle ki şiirleri birdenbire parlıyor ve o şiirleri lezzet duyarak okuyan sultan, ömrünün sonlarına doğru ‘Ömrümün üç yerinden çok hazzetmişimdir. Bunlardan biri de Baki gibi bir şairi bulup, çıkarıp, iltifat etmekliğimdir.’ diyor. Koca cihan padişahı, başarılarının her biri ayrı bir tarih destanı olan o adam, kendi çağında yetişen bir şairi üç iftihar vesilesinden biri sayıyor. Ödüle layık görüldüğümü haber verdiklerinde bu hikâyeyi düşündüm ve onur duydum. Ben elbette mülkün sultanı tarafından taltif edilen Baki gibi bir söz sultanı değilim, ama devletin en yüksek makamı tarafından ödüllendirilmenin mutluluğunu hissettim.”‘Muhaliflere çok büyük bedeller ödetildi’Türkiye’de, aleyhinde estirilen linç havası nedeniyle Fransa’ya giden ve gurbette geçirdiği kalp krizi sonucu 2000 yılında hayatını kaybeden Ahmet Kaya adına ödülü, sanatçının eşi Gülten Kaya aldı. Sanatın muhalif kimliğinin, 90 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca devlet makamları tarafından hiçbir zaman onaylanmadığını söyleyen Gülten Kaya, “Aksine, uygar dünyanın özgürleştirmeye çalıştığı kültür sanat alanı, bizim topraklarımızda hep merkezileştirmeye çalışılarak devlet denen yapıya sadakati istendi. Dolayısıyla muhaliflere maalesef çok büyük bedeller ödetildi.’’ şeklinde konuştu. Ahmet Kaya’nın, hayattayken aldığı son ödülün (Magazin Gazetecileri Derneği Ödül Töreni, 1999) veriliş töreninde konuşmasına insan hakları diye başlayıp, Türkiye halkları diye bitirdiğini belirten Gülten Kaya, “Bu ödülü onun gibi incitilmiş, kırılmış tüm kadim kültürlere eşimin şahsında bir vefa selamı olarak algılayıp ‘Aleykümselam’, bizden de ‘merhaba’ demeye geldim.’’ diyerek, ödülün insanları demokrasiye bir adım daha yaklaştırması temennisinde bulundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder