3 Aralık 2015 Perşembe

‘Filmimizi televizyonda bile gösteremiyoruz'

İlk uzun metraj filmi Gişe Memuru ile dikkatleri üzerine çeken Tolga Karaçelik'in ikinci filmi “Sarmaşık” yarın vizyona giriyor. İlk gösterimini Sundance Film Festivali'nde yapan Sarmaşık, bir armatörün iflas etmesiyle 5 mürettebat ve bir kaptanın çalıştıkları gemide mahsur kalmasını anlatıyor.

Sarmaşık'ın farklı bir hikâyesi var, nasıl ortaya çıktı?

Ben bu senaryoyu 5-6 sene önce düşünmeye başladım. Arkadaşımın arkadaşı, bir kaptanın mahkemeye yazdığı mektubu çeviriyordu. Gemideki yağcıyı bıçaklamış ve şöyle diyordu: “Tamam ben suçluyum ama sizin hiç mi suçunuz yok?” Filmdeki olaya benzer bir durum yaşamışlar ve karaya çıkmalarına izin verilmemiş. Gemide uzun bir süre kalınca mürettebat arasında çatışma başlıyor. Ardından kaptan yağcıyı bıçaklıyor. Dinlediğimde hikâye bana çok çarpıcı geldi. Biraz araştırdım. Günümüzde de bu tür olaylar hâlâ yaşanıyor. Öyle arabayı bırakır gibi gemiyi bırakıp gidemezsiniz.

Gişe Memuru filminde o dünyayı tanımak amacıyla gişelerde memurluk yaptığınızı biliyoruz. Sarmaşık için böyle bir hazırlık süreci yaşandı mı?

Gemilerde yolculuğa çıktım. Uzun yol seferlerine katıldım, raspa yaptım ve gemicilerle konuştum. Gemicilerin kendine has dilleri ve davranışları vardır. Filmde kullandığım birçok argo sözcüğü oralardan aldım. Oyuncuya rolünü anlatabilmek için de o dünyayı tanımam gerekiyordu.

Sarmaşık'ın senaryosunu Gişe Memuru'nu çekmeden oluşturmaya başlamışsınız. Peki, neden çekim sıralamasında Sarmaşık ikinci sırayı aldı?

Evet, öyle oldu. Benim için hep böyledir. Şu anda bile yazdığım üç senaryo var. Gişe Memuru bir kutudan çıkma çabasıdır. Aslında benim de kutumdan çıkma hikâyemdir. Beni sinema adına en çok motive eden şey hikâyelerimin benimle olan tarafıdır. Kendime dokunmuyorsa yazabileceğimi düşünmüyorum. Sarmaşık mesela bu ülkede yaşamaya dair hissettiğim şeyler üzerinedir. Türkiye'deki iktidar mücadelesi üzerine çok kafa yordum.

Sarmaşık iktidar, hiyerarşi ve otorite üçleminde güçlü söylemlere sahip bir film. Hikâyenin altyapısını kurarken bu anlamda sizi besleyen kaynaklar nelerdi?

Yaşadığımız ülke sağ olsun çok fazla besliyor. Ben bunu yazdıktan sonra Gezi yaşandı ve yalnız olmadığımı gördüm. Benzer şeyleri düşünen insanların az olmadığını fark ettim. Sürekli bir müdahale ile karşılaşıyorsunuz. Bu durumda şunu hissettim; “İktidar işlevini kaybettiği zaman hiyerarşiyi ve o statükoyu devam ettirmek için neler yapar?” Gemi gitmiyorsa gemi değildir. “O zaman kaptanla ne yapacağız?” Benim için esas sorun buydu.

‘Beybaba' karakterinin yaşadıklarını iktidarı kaybetme korkusunun temsili sayabilir miyiz?

Sonuçta bir propaganda filmi çekmiyorum. O yüzden bütün karakterlerimi anlamak ve onlarla ilişki kurmak zorundayım. Ben kaptanı çok iyi anlıyorum aslında. Kaptanın derdi şu: Gemide hiyerarşi çok önemlidir. Bu yüzden de otoritesini kaybetme korkusu yaşıyor.

Filmi üç bölüm halinde sunuyorsunuz. Bu tercihinizin sebebini seyirciyi filmin gerçekliğinden çıkartmak olarak görebilir miyiz?

Sarmaşık'ı Samuel Taylor Coloridge'in Yaşlı Gemici şiiri üzerine kurdum. Bütün şiir bölümleri oradan geliyor. Hikâyesi kısaca şöyle: Bir gemi Londra'dan yola çıkar. Bir martı da gemiyi takip eder. Ama içlerinden biri martıyı öldürür ve gemiyi lanet vurur. Bir kişi kalır geriye. Gemiyi hayaletler basar ama yaşlı gemici kurtulmayı başarır. Her bölümün başındaki dizeler ona aitti. Seyirciyi gerçeklikten çıkartmak için değil, aksine seyirciyi sıkmadan zaman atlamalarını verebilmekti. Nefes aldırıp yeniden başlatmak istedim. Anlattığım şey kadar anlatma biçimine de önem veriyorum.

Türkiye'de sinema sektörüne gelecek olursak, bildiğiniz gibi bağımsız sinemaya kapılarımızı hâlâ tam açamadık. Siz yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Açıkçası bazen umutsuzluğa kapılıyorum. Sarmaşık'ı 30 bin kişi mi izleyecek imkânsız, belki 20 bin. Ayrıca sadece Başka Sinema kapsamında vizyona girebiliyoruz. İzleyen herkesin sürükleyici ve izlemesi kolay bir film demesine rağmen ne yazık ki böyle bir durum var. Bu algıyı değiştirmemiz lazım. Bu da yapımcı ve yönetmenlere düşüyor. İnsanlara kendimizi tam anlatamıyoruz galiba. İzlenmek ve böyle bir şey de var demek zorundayız. Lüks bir şey sunuyoruz ve ilgi talep ediyoruz. Çok iyi yönetmenlerimiz var. Tanıtıma önem vermeliyiz ama tanıtım işlerini düzeltmemiz için de fona ihtiyacımız var. Biz çok az para kazanıyoruz. Ben mesela bu filmi borçlu bitireceğim büyük ihtimalle. Filmlerimizi televizyonda bile gösteremiyoruz.

NADİR SARIBACAK

‘Bütün oyuncular, çok iyi oynadı'

Filmde Nadir Sarıbacak ve Özgür Emre Yıldırım'ın oyunculuğu çok beğenildi ve her ikisi de ödül kazandı. Oyuncu seçiminizin bu kadar olumlu tepkiler almasını bekliyor muydunuz?

Nadir ve Özgür'ün iyi olmalarının dışında rollerinin bu kadar öne çıkmasının bir diğer önemli sebebi, diğer oyuncuların da çok iyi oynamalarıdır. Yazarken en çok üzerinde düşündüğüm karakterlerden biri İsmail karakteridir. Korkuyu o kadar çok yaşayan ve yaşatan bir insan ki rolü oluştururken de çok düşündüm. Baştan beri Cenk karakteri hep Nadir Sarıbacak'tı. Nadir benim 12 yıllık dostum. Ona hep benzer roller geliyor. Böyle bir karakteri çok güzel oynayacağını biliyordum. Ama Alper rolü için Erkan Koçak Köstendil'i düşünmüştüm. Kendisi de heyecanlıydı. Adana'daydı galiba o dönem olmadı. Özgür Emre geldi, iyi oynadı ve rolü aldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder